Türkiye'nin ABD ile de, AB ile de ilişkilerini koparması, Türkiye'ye zor günler yaşatır. Bunun nedeni, Türkiye'nin tam anlamıyla bağımsız olmaması; Batı'ya, Batı eksenine bağımlı olmasıdır. Türkiye, Lozan'la birlikte resmen siyasî bağımsızlığını kazanmış gibi görünüyor; ama sadece görünüyor. Türkiye'nin Lozan'da kazandığı, daha doğrusu koruyabildiği veya kurtarabildiği şey, yalnızca bedenidir; yani teritoryal sınırlarını koruma altına almasıdır. Dolayısıyla, Türkiye'nin bağımsızlığı siyasî bir bağımsızlık değil, teritoryal bir bağımsızlıktır. Bu durumda, Türkiye'nin gerçek anlamda siyasî olarak bağımsız olduğundan sözedebilir miyiz? Lozan'da bedenimizi (toprağımızın belli bir parçasını) kurtardık; ama ruhumuzu, yani bütün kültür, tarih ve medeniyet iddialarımızı ve rüyalarımızı kaybettik. Eğer ruh yitirilmişse, bedenin yaşayabilmesi de imkânsızdır. Lozan'da bizim ruhumuzu teslim ettiğimiz, düveli- muazzama tarafından kayıt altına alınmıştır. Musalla taşına konmaya hazır, ruhsuz bir bedenin cenazesinin kaldırılma töreni ertelenmiştir. Kaydı tutulan şey, bu cenazenin bir gün zamanı geldiğinde cenaze töreninin mutlaka yapılması gerektiği şartıdır. Şimdi burada geliştirdiğim fikirlere “ne diyor bu adam? Lozan, Türkiye'yi kurtarmadı mı?” diye tepki verecek olanlara verilecek tek cevabımız olabilir: Evet, Lozan, Türkiye'yi kurtardı; ama yalnızca gerçek anlamda kurtarılmaktan kurtardı. Türkiye, Lozan'da ruhunu kurtarmaktan kurtarıldı. Evet Türkiye Lozan'da ruhunu teslim etmiş, bedenini kurtarmıştır. Ama ruhsuz beden yaşayabilir mi? Yaşayamaz. O hâlde ne yapılmalı/ydı? Bu ruhsuz bedene bu bedeni bir daha asliyetine ve hüviyetine döndürtmeyecek “laik bir ruh” giydirilmeliydi: Türkiye, siyaseten, kültürel olarak, toplumsal olarak laikleş/tiril/meliydi. Oysa laik bir ruh giymemiz, deli gömleği giymemiz, Batılıların dümen suyuna girmemiz, her bakımdan onlar gibi hareket etmeye, onlar gibi yaşamaya, onların maymunu olmaya çalışmamız anlamına geliyordu ve bizden de istenen şey buydu zaten. Başkasının gölgesi olmamız, gölge varlığa dönüşmemiz isteniyordu bizden. İşte Papa'nın ziyaretine bu geniş tarihsel serüvenimizi hatırlayarak baktığımız zaman Papa'nın ne demek istediğini, nasıl demek istediğiniz daha iyi anlayabiliriz. Nitekim Papa da Türkiye ziyaretinin bir ayağında, yabancı misyon temsilcilerine yaptığı konuşmada, Türkiye'nin yaklaşık bir asırdır laiklik / lakileşme tecrübesini hatırlatmış ve övmüştü bizi. Türkiye'nin laikleşme tecrübesini öven kişi kim/di? Avrupa'nın laikleşme tecrübesinden en büyük darbeyi yiyen ve hayatın dışına fırlatılan Hıristiyanlığın aziz Papası değil miydi bu kişi? Üstelik de, göreve geldiği ândan itibaren yaptığı bütün konuşmaların merkezinde sekülerliğin dünyanın başına gelebilecek en büyük belâ ve felâket olduğunu söyleyen kişiydi bu! Time dergisi, Papa'nın Türkiye ziyaretini kapak yaptı. Ama Türkiye'yi değil, İslâm'ı kapağa taşıdı ve “The Pope confronts Islam” başlığını attı. “Confront”, yüzleşmek, karşı koymak; bu sözcükten türeyen “confrontation” ise “çatışma” demek. Yani “Papa İslâm'a Karşı Koyuyor” başlığı atılan önemli bir dergide Papa'nın ziyaret ettiği ülke, bedenini koruduğu zehabıyla yaşayan, ruhunu çoktan yitiren ama ruhunu yeniden canlandırma, diriltme emareleri gösteren Türkiye gibi bir ülkeyse ve dergide, Vatikan'daki bir üst-düzey bürokrat, “Papa'nın Almanya'da yaptığı konuşma, Kilise'nin İslâm'a karşı nasıl bir tavır alacağına ilişkin yönünü kesin olarak belirlediği bir konuşmadır; bundan sonra Papa'nın, örneğin Türkiye'de bir takım jestler yapması, İslâm konusunda belirlenen yönden sapılacağı anlamına aslâ gelmez” diyorsa, Papa'nın Türkiye'ye yaptığı ziyareti ve Türkiye'de yaptığı jestleri ve mimikleri nasıl okuyacağız o zaman? Papa, Türkiye'de çok iyi bir “numara yapmış” ve ruhunu yitiren laik Türkiye'yi baştacı etmiştir. İyi de neden? Çok mu seviyor bu Papa hazretleri bizi? Nereden biliyoruz bunu? Türkiye'de yaptığı jestlerden, mimiklerden, Türk bayrağı taşımasından, Sultanahmette “huzur duruşu” yapmasından mı? Hay Allah iyiliğiniz versin sizin e mi? Bu Türkler, gerçekten gölge varlığa dönüşmüşer de haberimiz yok! Hem de, öyle bir gölge varlığa dönüşmüşler ki, ne Lozan'ı, ne 11 Eylül sürecini, ne AB sürecini, ne de Papa'nın jestlerini ve mimiklerini anlayabiliyorlar! Allah akıl versin, bir ân önce! |