Yazım biraz
uzunca. Umarım “derin”liğin hatırına mazur görülür.
Bir derin
devlet lakırdısı sürüp gider memleketimde. Herkesin dilindedir lakin, kimse ne
olduğunu bilmez. Kimi çeteler der. Kimi emniyet içinde arar. Kimi askerin kendisi
der. MİT içinde yuvalandığını düşünenler olur. Büyük sermayedarların bu işlerin
arakasında olduğunu düşünenler çıkar. Hâsılı kimsenin derin devlet tarifi bir
diğerine uymaz.
Türkiye’de
derin-sığ ayrımı yapabilmek için ülkenin tarihini ve yaşadığı serüvenleri iyi
bilmek gerekir. Güncel hadiselerin
yorumlanmasıyla derin devlet anlaşılamaz. Batı’nın hâkimiyet araçlarını,
İngiliz entrikalarını, ABD düzenbazlıklarını bilmeden Türkiye’de derin devletin
“D” sini bile çözemezsiniz.
Aslında her
devletin biraz derin tarafları vardır. Demokratik ülkelerde demokrasinin
araçları kullanılarak yönlendirme yapılır. Eski Demirperde ülkelerinde sistemi
komünist parti yönlendirirdi. Otokratik ve oligarşik yapılarda derin devlet
sisteme hükmeden kişi veya gurubun konumlandırdığı yerdedir. Köklü,
gelişmiş, devlet geleneği olan ülkelerde derin devlet millidir. Ülke
menfaatleri doğrultusunda devreye girer; yanlış giden şeyler olduğunda görünmez
bir elle o yanlışı düzeltmeye çalışır. Öncelikli amacı devletin bekasını ve milletin
menfaatlerini korumaktır. Meşru araçları kullanarak sisteme müdahil olur. Eğer
meşru kanallarla çözüm üretemedi ise başka yolları dener. Bu ülkelerde, derin
devlet operasyonlarını profesyonelce, kimseyi tedirgin etmeden yapmaya çalışır.
3. Dünya
ülkelerdeki derin yapılar genellikle gayrı millidir; eski sömürgecinin
kontrolünde ve onun menfaatlerini korumak üzere yapılandırılmıştır. Diktatörlerin hâkimiyetindeki ülkelerde halkın rağmına
hem diktatör, hem de batı o derin yapıyı kullanır. Batılı (eski!) sömürgeciler
3. dünya ülkelerindeki derin yapılardan ellerini çekmezler. Zira gerektiğinde
diktatörü devirmek için de o yapı kullanılacaktır. Mısır, Libya, Irak vb.
otoriter Arap ülkelerinde, pek çok Afrika ve Asya ülkesinde Batı sisteme
müdahale kanallarını hep açık tutar. 3. dünya ülkelerinde derin yapıların
asıl amacı Batının veya hâkim gücün o ülke üzerindeki kontrolünü devam
ettirmektir. Ülkenin Batı güdümünden çıkma ihtimali belirdiğinde derin
yapılar araçlarını devreye sokar ve hedef ülkeyi istediği kulvarda tutar.
(1992’den sonra Cezayir’de Fransa’nın devreye girmesi). 21. yüzyılda bile Batı,
derin yapılar ve elde edilmiş elitler vasıtasıyla sömürgeci tutumunu
sürdürmektedir.
Hemen
bütün ülkelerde derin yapılar orduya, silahlı güçlere ve onlarla organik bağ
içinde olan paramiliter güçlere dayanır. Ülkenin gelişmişliği, vatandaşın kültür seviyesi arttıkça derin yapıların
kullandığı araçlar rafine hale gelir, görünmezleşir; operasyonlar perdeli
yapılır. Bütün ülkelerde derin yapılar milliyetçi-ulusalcı söyleme sahip,
motive edilmiş figüranlar kullanırlar. Bu nedenle örgütlenen paramiliter
guruplara ikna edici, heyecan uyarıcı gerekçeler bulunur; yüce bir ülkü için
mücadele ettiklerine inandırılır. Kendileri bu işleri yapmadığında memleketin
bir felakete sürükleneceğine şartlandırılır. Oysa birbiri ile vuruşturulan
karşıt guruplar çoğu zaman aynı derin odağın uçlarıdır. (1980 öncesinin sağ-sol
çatışmasına benzer bu günlerde Türk- Kürt çatışmasına yatırım yapılmaktadır)
Türkiye bir
3. dünya ülkesi değildir. Türk milleti köklü bir devlet geleneği olan, tarihin
en eski milletlerindendir. Peki, bizdeki derin devlet nerede duruyor? Ne
kadar millidir? Türkiye’de derin çarklar kimler için, nasıl dönmektedir?
Türkiye’deki
Derin devlet biraz tasnif dışıdır. Güçlü bir devlet geleneğimizin olduğu
doğrudur. Ancak eğitim, gelir ve kültür seviyemiz yeterince yüksek değildir.
Türkler zor bir millettir. Tarihte Batı’nın kurduğu pek çok mengeneden ve
tuzaktan bir şekilde kurtulabilmiştir. Bu nedenle Türkiye’ye özel bir derin
devlet tasarımı vardır. Öncelikle Türkiye’deki derin devlet asla milli
değildir. Bütünüyle batı güdümündedir. Hatta bizdeki derin
devletin en büyük hasmı, uyutulması, yönlendirilmesi gereken muhatabı bizzat
Türk milletidir. Türk halkını yabancı güçlerin operasyonlarına karşı
koruma gibi bir endişesi hiç olmamıştır. Bilakis devleti milletten koruma
kaygısı vardır. Türkiye’de derin operasyonlar batıya veya başka harici bir güce
karşı değil, bizzat millete karşı ve millete rağmen yapılır.
Türkiye’de
şu anda iş başında olan derin devletin temelleri 1800’lü yılların başında
atılmış; profesyonel, uzun vadeli hedefleri olan bir derin çekirdek
oluşturulmuştur. Bu derin yapı özel
eğitimli mühtedi! ecnebilerden oluşmaktaydı. İhtidaya önem veren ve köken, kan,
ırk saplantısı olmayan Osmanlı Devleti ihtida ettiği ileriye sürülen bu
kesimlere şüpheyle yaklaşmamış, hak ettiklerinin ötesinde payeler vermiştir.
Orduya ve Saraya yönelen mühtediler! üst düzey komutanlıklar alarak, Saraya
damat olarak sistemin kalbine yerleşmişlerdir. Saray bürokrasisine ve orduya
sızan bu dönmeler, Batı (İngiliz) desteğiyle ordu içinde örgütlenmişlerdir. Bir
taraftan azınlıkları organize ederek baskı kuran batılılar diğer yandan,
özellikle Ordu içinde örgütledikleri muhalif kesimlerle Osmanlı Devletini
içeriden kemirmeye, zayıflatmaya başlamışlardır. 1800’lü yılların başında
temelleri atılan “derin çekirdek” 1900’lü yılların başında; Ordunun,
Sarayın, Hariciyenin ve devlet bürokrasisinin içinde güçlü ve gizli bir yapı
haline gelmiştir. 2. Meşrutiyeti ilan ederek 2. Abdülhamit’i deviren ve kısa
sürede devleti dağıtan İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde bu kripto ecnebiler
çok etkindi.
Milletin
ensesinde boza pişiren; her türlü provokasyonu, karanlık operasyonu meşru
gören; memleketi geren, her çetenin altından çıkan derin devletimizin geçmişi,
kökeni buralara dayanmaktadır. Kendilerine Beyaz Türk diyerek asıl Türkleri
tahkir eden, kafalarındaki kast sisteminde Anadolu insanını en alt tabakaya
koyan, sivil hayatın içine konuşlanmış gürültücü kesimde bu ekibin
uzantılarıdır. (Mahmut Çetin’in “Boğazdaki Aşiret” kitabı mühtediler
konusunda aydınlanmanıza yardımcı olacaktır.)
1800’lü
yıllarda iş başı yapan ve 2. Meşrutiyet’ten sonra Osmanlı Devletini peşkeş
çeken bu ekip kısa sürede bütün Kara Türkleri tasfiye ederek Türkiye’nin
sinirlerine hâkim olmuştur. Balkan Harpleri ve mübadele sonrası göçlerde
Müslüman Türk vaziyetinde pek çok mühtedi Anadolu’ya sokulmuş, ülkenin muhtelif
yerlerinde iskan edilmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı haline gelen
bu insanların çocukları devletin en önemli noktalarına yerleştirilmiş, sayısal
yetersizlik bu şekilde çözülmüştür.
Tek Parti
Dönemi boyunca özellikle, Atatürk’ün vefatından 1950’lere kadar bu ekibin
ülke üzerinde mutlak hâkimiyeti vardır. Bu dönemde derin ve sığ ayrımı
yapmak anlamsızdır, zira devlet bütünüyle derindir. Sığ olan sadece millettir,
vatandaştır. İktidar mücadelesi derin aileler arasında (Karakaşi, Yakubi, Kapani)
cereyan etmektedir. Anadolu insanı kulvar dışındadır, denklemde yoktur.
Devlet
içindeki derin-sığ ayrımı çok partili hayata geçildikten belirginleşmiştir.
Seçilmiş hükümetler işin sığ tarafında kalmış, İttihatçı zihniyetin devamı
örgütlü kesimler derin cenahı oluşturmuştur. Milli iradenin derinlerin rağmına işlediği dönemlerde, derin yapılar türlü
araçları kullanarak dengelerle oynamaya, hadiselere müdahale etmeye
başlamıştır. Bütün ihtilaller, muhtıralar, müdahaleler ve bunlara gerekçe
oluşturmak, şartları olgunlaştırmak için kurulan senaryolar hep bu derin
odakların icraatlarıdır. 60 yıllık demokrasi geçmişimize rağmen Türkiye’deki
derin yapılar hala gayrı millidir, güçlüdür ve olaylara müdahildir.
Tek Parti
Dönemince devlete deriniyle-sığıyla mutlak hâkim olan odaklar Demokrat
Parti’den sonra yeni mücadele yöntemleri geliştirmişlerdir. Bu gün izlediğimiz
bel altı vurmalar, sureti haktan görünerek provoke etmeler, sivil görünümlü
bindirme kıtalar, medyatik karalamalar vb. demokratik ortamlara göre
geliştirilmiş yöntemlerdir. Dün devletin bütün aygıtlarını kontrol edebilen derin
yapılar bu gün stratejik noktalarda temerküz etmişlerdir. DP iktidarından,
Özal’ın açılımlarından sonra bu yapılar mevzilerini koruma gayretiyle her türlü
hukuksuzluğu, usulsüzlüğü kullanır hale gelmiştir. Demokrasi dışı senaryolarla,
ayak oyunlarıyla, karanlık ve karmaşık ilişkilerle güç kaybını durdurmaya
çabalamaktadırlar. Derin yapılar medyayı kullanarak, çeteleri pazara sürerek,
yargıyı etkileyerek, Emniyet ve Ordu gibi silahlı güçler içinde yuvalanarak
etkinliklerini sürdürmektedirler. Veli Küçük, Muzaffer Tekin gibi adamlar bu
işin sadece bize yansıyan tarafı, buzdağının görünen kısmıdır.
Bizdeki
derin devlet milli değildir ancak sofistikedir. Binlerce yıllık geçmişi olan,
10’larca büyük devlet kurmuş, batılıların korkulu rüyası olmuş bir milleti uyutabilecek,
yönlendirebilecek ve kontrol edebilecek şekilde özenle kurulmuştur. Gayrı
millidir ama milli tonları, milliyetçi malzemeleri ustalıkla, hatta hamasetle
kullanır. Türkçülüğün teorisyenlerini bile bu yapı yetiştirmiştir.
Türkiye’deki
derin devletin tasarımı, inşası İngilizlere aittir. 1950’lerden sonra “American
siding” kaplama yapılmıştır. Hudson raporunda bir kez daha açığa çıktığı üzere,
iddiaların aksine Türk derin devleti kesinlikle anti Amerikan değildir.
Ülkenin ABD güdümünden çıkamaması için anti-AB olabilir; ancak, anti-Amerikan
ve anti-İsrail olduğu yavan bir hikâyeden ibarettir.
İngiltere
üzerinden 50 yıl geçen bütün arşivleri açmasına rağmen, Türkiye ile ilgili
gizli operasyonları, belgeleri bir türlü açmamaktadır. Zira 1800’lü yılların
başında kurulan derin yapı ülke üzerinde hala etkilidir. Hala bütün
operasyonların arkasında onlar vardır. Millete ve demokrasiye kurulan bütün
tuzaklar bunların kurgusudur ve bu yapı üzerinde bu gün ABD’nin mutlak hakimiyeti
vardır.
Bizdeki
derin devletin gayrı milli olduğunu nereden bileceğiz?
Milli derin
devlet bütünleştiricidir, entegre edicidir. Bizde ise derin devlet denilen
aygıt milletten, milli değerlerden kopuk olduğu için vatandaşı ayrıştırarak
daha yönetilebilir kılmaya çalışmaktadırlar. 1980 öncesinde birbirine silah
çeken karşıt gurupların arkasında aynı derin yapıların olduğu artık
bilinmektedir. Hizbullah denilen vahşet örgütünün kurulmasında, PKK terör
örgütünün kurulmasında ve gelişmesinde Batı kadar bizdeki derin devletin etkisi
vardır. Bu hakikatin ifade edilmesi hem Kürtçüleri, hem de ulusalcıları
rahatsız etmektedir. Bu gün bile PKK üzerinde devletin derin birimlerinin
tasarrufu sürmektedir. Sağ-Sol, Alevi-Sünni, Türk-Kürt bütün ayrışmalarda derin
yapıların katkısı vardır.
Bizdeki derin
devlet vatandaşa komplolar kurar, senaryolar hazırlar. Harici güçler, yabancı istihbaratlar ülkemizde ve
güneydoğuda cirit atar. Bizim derin devlet onlarla mücadele etmek yerine
vatandaşa yönelik kurguların, senaryoların içine girer. Bu derin yapılar devletin
organları üzerinde o kadar etkilidirler ki; üzerinden 1 saat geçmeden Danıştay
baskını ile ilgili Cumhurbaşkanına, Anayasa Mahkemesi Başkanına, muhalefet
liderlerine olayın aslı ile hiç alakası olmayan, tebeyyün etmemiş konularda,
ortamı gerici, kendi senaryolarına katkı sağlayıcı açıklamalar
yaptırabilmişlerdir.
Bizdeki
derin devlet milletin milli duygularını, tansiyonu yükseltmede, kamplaştırmada,
gerginliklerde kullanır. Milli
duyguları ülkenin birliğine katkı sağlayacak şekilde kullandığı vaki değildir.
Millilik, ulusalcılık edebiyatı yapılır; ancak en stratejik sektörlerimizin,
silah sanayimizin ve savunma sanayinin yazılımlarının millileşmesi için bir şey
yapılmaz. Savunma teknolojimizin bütünüyle İsrail’e ve ABD’ye endeksli olmasına
bir ses çıkarılmaz. Savaş makinelerimizin (tank, uçak, füze vs) elektronik
beyinlerinin İsrail’e bağımlı olması, bu beyleri hiç rahatsız etmez. Muz
Cumhuriyetlerinde bile var olan savunma teknolojileriyle kendimizi avuturuz. (“İsrail
Türkiye’ye saldırırsa ne olur?” Başlıklı eski yazımıza bakabilirsiniz)
Bizdeki
derin devlet Türkün mukaddesatına yabancı, hatta düşmandır. Kutlu Doğumu, Kur’an öğretilmesini, geleneksel
kıyafetlerimiz içindeki çocukların halk oyunlarını tehdit görür. İmam hatipten
rahatsız olur. Ancak, uyuşturucunun ilkokula inmesi, alkol ve sigara
kullanımının yaygınlaşması, geleceğimizi tehdit eden aile yapımızın çözülmesi
dertleri değildir. Gündemlerinde toplumun ruh ve beden sağlığı, gençliğimizin
geleceği yoktur.
Ulusal
bağımsızlıktan anladıkları ülkenin kendi kontrollerinde, tekellerinde
olmasıdır. Sermayenin öz be-öz Türk
evladı Anadolu insanına yayılmasından rahatsız olurlar. Ancak memleketi öteden
beri sömüren birkaç karteli her şeye rağmen desteklerler. Yani bizde derin
yapılar milletin ve devletin kabuğunu çatlatmasından, güçlenmesinden, yeni
ufuklara açılmasından rahatsızdır. Milli gelirin artması, ticaret hacminin
büyümesi, enflasyonun düşmesi bu odakları rahatsız eder. Fazla gelişirse,
ülkenin ellerinden kayacağından endişe ederler. Milleti rüştünü ispat edememiş,
güdülmesi gereken bir sabi görürler. Milletin dinine, kültürüne, tarihine saygı
duymadıkları gibi, milli iradeyi de dikkate almazlar. Milli irade bunların
isteğinin dışında cereyan ederse, hem hükümetleri hem milleti tedip ederler. Hemen
mühendislik çalışmalarına başlarlar. Öncelikli görevleri devleti milletten
korumaktır.
Türk
Milletinin üzerine çökmüş bu karabasan giderek çözülmekte ve zayıflamaktadır.
Eski numaralarını tekrar eder hale gelmiştir. Planları bozulmakta, figüranları
sürekli açığa düşmektedir. Milletin rağmına sürdürülen derin yolculuk sona
yaklaşmıştır. Millet artık egemenliğine, iradesine sahip çıkmaktadır. Üstelik
bunların büyük patronlarının geleceği de karanlıktır.
Belki pek çok kimse
yazdıklarıma “hikaye” diyecekler. Can sıkıcı ve hazmı zor bir hikaye ama, bu
bizim hikayemiz…. Ülkenin pek çok
meselesini (Ermeni Sorunu, PKK, İrtica vs) bu hikâyenin prizmasından geçirmeden
anlamak imkânsızdır.
|