Türkiye'deki laik çevrelerin en büyük çelişkisi, bir yanda, yürekten bağımsız olduklarını haykırırlarken, öte yandan da, laikliğe ve laiklikten başka çıkar olmadığına inanmalarıdır. Türkiye'de laik olmak, laiklik her şeydir demek, iddia sahibi olamamak demektir. Çünkü laiklik bir iddiadır; batı sivilizasyonunun kurucu temel paradigmalarını oluşturan ama Batılılara ait bir iddiadır. Türkiye'deki birinin veya birilerinin laikliği temel bir iddia olarak benimsemesi, kendine özgü iddialara sahip olmadığını örtük bir şekilde ifşâ etmesi; kendi iddialarını değil Batılıların iddialarını dillendirmesi, kendinin hiçbir şey, Batı'nın ve Batılıların ise her şey olduğunu söyleme özgüvensizliğine, yenilgi psikolojisine sahip olması demektir. Ancak kendilerine özgü iddia sahibi olanlar Özne (üreten, konuşan, asalet ve şahsiyet sahibi) olabilir. Kendilerine özgü iddia sahibi olamayanlar, başkalarının iddialarını kendi iddiaları katına yükseltenler ise aslâ Özne olamazlar; sadece Nesne (tüketen, başkalarının konuştuklarını konuşan ve asalak) olur ve tarihte dona ve yaya kalırlar ancak. Tarihi, ancak özne olanlar yapabilir. Nesne olanlar ise, başkalarının yaptıkları tarihte oraya buraya sürüklenmekten, dolayısıyla tarihte tatile çıkmaktan başka bir şey yapamazlar. Özetle, bu dünyaya esaslı şeyler söyleyebilmenin tek yolu vardır: Özne olabilmek. Özne olabilmenin yolu ise söz ve iddia sahibi olabilmektir. Bu toplum, İslâm'a dayalı iddialara sahip olduğu içindir ki, dünya-tarihsel atılımlar gerçekleştirmiş, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerini üretebilmiştir. Eğer biz İslâm'a dayalı iddialara sahip olmamış olsaydık, bizim tarihimizde gerçekleştirdiğimiz en büyük medeniyet tecrübesi olan ve Batılıların tüm dünyayı sömürgeleştirdikleri, bütün kültürleri tarumar ettikleri bir sırada, farklılıklara hayat hakkı tanıyan en büyük tecrübe olan ve çöküş asrında bile insanlığın son adası olarak nitelendirilen Osmanlı medeniyeti gibi bir dünya-tarihsel tecrübeyi üretmemiz mümkün olamazdı. Türk entelijansiyası, laikliği her şey bellemekle, farkında olarak veya olmayarak, iddialarından vazgeçtiğini, yenilgi psikolojisiyle hareket ederek Batılıların gönüllü acentalığını yaptığını, tüm yapıp ettiklerinin Batılıların karikatürü olmaktan başka bir işe yaramadığını göremiyor. Göremiyor; çünkü ürkütücü bir yenilgi psikolojisi, bizden adam olmaz psikozu, İslâm gericiliktir safsatası her şeyine nüfûz etmiş; zihnini köleleştirmiş, aklını uyuşturmuş, ruhunu yoketmiştir. Türkiye'deki laik çevreleri, Batı kültürünün yaklaşık 150 yıldır büyük bir felsefî kriz yaşadığı ve İslâmî iddialara yeniden ve yeni bir dille sahip çıktığımız zaman dünyaya çok esaslı şeyler söyleyebileceğimiz bir zaman diliminde, laiklik her şeydir diyerek İslâmî iddialarımızdan vazgeçmeye kalkışmamızın sonuçta hepimizi mandacı ve Batılıların kölesi yapacağını, bizi sonuçta Batılı sömürgenlere yem yapmaktan başka bir felâketle sonuçlanmayacağını görmeye davet ediyorum. Cumhuriyet gazetesinde Blair hükümetinin eski bakanlarından Michael Portillo'nun yaptığı yazılı açıklamanın "Avrupa'dan laik Türkiye vurgusu" şeklinde bir başlıkla manşetten verilmesinin, mandacılığa karşı mücadele ettiğini söyleyen Cumhuriyet gazetesini ve benzeri laik çevreleri nasıl da Batılıların mandacıları yaptığını ne zaman görebileceğiz, merak ediyorum doğrusu. Portillo'nun The Sunday Times gazetesinde yazdığı bir makaleden haberleştirilen beyanatı, Cumhuriyet'in manşetinin ilk spotunda tastamam mandacı bir kafayla aynen şöyle veriliyor: "AB'ye İtalya'nın ardından İngiltere'den de Türkiye'nin reddedilerek köktendinciliğe kaptırılmasının stratejik açıdan 'ciddî bir darbe' olacağı yönünde bir uyarı geldi. Türkiye'de laikliğin güvenli görünmediğini söyleyen eski İngiliz bakan Michale Portillo, 'Türkiye, terörü besleyen ve ihraç eden bir ülke haline gelse, Rusya, ABD, Avrupa ve İsrail için felaket olur' dedi" Sözde bağımsızlıkçı ve ulusalcıların aslında nasıl da mandacı olduklarını bu haberin veriliş biçimi ne kadar da çarpıcı bir şekilde ele veriyor değil mi? "Türkiye'nin reddedilerek köktendinciliğe kaptırılması" ne demek? Elbette ki, İslâmî iddialara sahip olması demek. Oysa, Batılılar da çok iyi biliyor ki, Türkiye'nin İslâmî iddialara sahip olması, Türkiye'nin kaptırılması, elden kaçırılması; dolayısıyla sömürgeci ve emperyalist Batılıların dünya üzerindeki tahakkümlerinin sona ermesine yol açacak yepyeni bir dünyanın kurulmasının kapılarının sonuna kadar açılmış olması anlamına geliyor. Portillo'yu ben İngiltere'den şahsen çok iyi tanırım. Tam bir İngilizdir o: Sinsi ve uzağı görebilen kurt bir politikacı. Türkiye'nin laiklikle kontrol altında tutulabileceğini, İslâmî iddialara sahip olmakla ise hem Türkiye'nin kontrolden çıkacağını, hem de haksız, barbar Batı hegemonyasının çatırdamasına yol açacak küresel bir sürecin ancak Türkiye'nin başını çekebileceği yepyeni bir medeniyet sıçramasıyla başlatılmış olacağını İngilizler bizimkilerden çok daha iyi kavramış durumdalar. O yüzden Portillo, bu gerçeği kavrayan kurt bir politikacı olduğu için, Türkiye'nin İslâmî bir yörüngeye kaymasının, İslâmî iddialara yeniden sahip olmasının hem Rusya, hem ABD, hem Avrupa, hem de İsrail için felaket olacağını, bu nedenle de, Türkiye'nin laiklik çizgisinden sapmaması için azamî gayretin gösterilmesi, bunun için de mutlaka AB'ye alınması ve orada yutulması gerektiğini haykırıyor. Zihinleri körelmiş, akılları durmuş, ruhları kararmış salaklar ve asalaklar, İngilizin nasıl büyük bir telaşla, büyük bir numara çevirdiğini elbette ki anlayamazlar! Hiç olmazsa şunu anlasalar bari: Türkiye, laiklikle durduruluyor ve kuşatılıyor. İslâmî iddialara yeniden sahiplenmesinin önü böylelikle kesilmeye çalışılıyor. Biz de bütün bu olup bitenleri, mandacılığımız her şeyimize sirayet ettiği için anlayamıyoruz ve İngiliz'in, Amerikalının, Fransız'ın, Alman'ın, İtalyan'ın "aman laik kalın, laiklikten aslâ geri kalmayın" diyerek nasıl bizim önümüzü kestiklerini göremiyoruz. Ne kadar traji-komik bir şey bu! |