Kurtuluş
Muhammed aleyhisselamı
sevmeye bağlı
Ahirette Cehennemden kurtulmak,
yalnız Muhammed aleyhisselama tâbi olanlara mahsustur. Dünyada yapılan hayrat ve
hasenat, yani bütün iyilikler, bütün keşfler, bütün hâller ve bütün ilimler
Resulullahın yolunda bulunmak şartı ile, ahirette işe yarar. Yoksa, Allahü
teâlânın sevgili Peygamberine tâbi olmayanların yaptığı her iyilik, dünyada
kalır ve ahiretin harap olmasına sebep olur. Yani, iyilik şeklinde görünen,
birer istidractan başka bir şey olamaz.
Muhammed aleyhisselama tam ve
kusursuz tâbi olabilmek için de Onu tam ve kusursuz sevmek lazımdır. Bunun
alameti de, Onun düşmanlarını düşman bilmek, Onu beğenmeyenleri sevmemektir.
Muhabbete müdahene, yani gevşeklik sığmaz. Aşıklar, sevgililerinin divanesi
olup, onlara aykırı bir şey yapamaz. İki zıd şeyin muhabbeti bir kalbde, bir
arada yerleşemez. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmanlığı icap
eder.
Bir kimse, binlerce sene ibadet etse
ve ömrünü, nefsini temizlemekle geçirse ve güzel huyları ile yanındakilere ve
keşf ettiği aletler ile, bütün insanlara faydalı olsa, Muhammed aleyhisselama
tâbi olmadıkça, İslam dinine inanıp müslüman olmadıkça ebedi saadete
kavuşamaz.
Peygamber Efendimiz, gelmiş gelecek
bütün en üstünü, en güzel huylusu idi. Nitekim kendisi , “İyi huyları tamamlamak, iyi ahlâkı dünyaya
yaymak için gönderildim.”
buyurmuştur. Semavî dinlerin hepsinde iyi huylar
vardı. İslamiyet, bunları tamamlamak için gönderildi. Bu din varken, iyi huy
bildirecek başka kaynağa, başka kimseye lüzûm yoktur. Bunun için, Muhammed
aleyhisselâmdan sonra, Peygamber gelmiyecektir.
O’na
tabi olanlar affolur. O’na tabi
olmak, yani O’na uymak; O’nun gittiği yolda yürümektir. O’nun yolu, Kur’an-ı
kerimin gösterdiği yoldur. Bu yola Din-i
İslam denir. O’na uymak için, önce Müslüman olmak, Müslümanlığı iyice
öğrenmek, sonra farzları eda edip, haramlardan kaçınmak, daha sonra, sünnetleri
yapıp mekruhlardan kaçınmak lazımdır.
Allahü teâlâ
O’nu, dünyadaki bütün insanları saadete davet için gönderdi ve Sebe’ suresinin
28. Ayet-i kerimesinde mealen; “Ey
sevgili Peygamberim! Seni, dünyadaki bütün insanlara, ebedi saadeti müjdelemek
ve bu saadet yolunu göstermek için, gönderiyorum”
buyurdu.
Muhammed
aleyhisselama tabi olmak, “Ahkam-ı İslamiye”yi beğenip, seve seve yapmak ve
O’nun emirlerini ve İslamiyet’in kıymet verdiği üstün tuttuğu şeyleri ve
alimlerini, salihlerini büyük bilip, hürmet etmek ve O’nun dinini yaymağa
uğraşmak demektir. Dinine uymak istemeyenleri, beğenmeyenleri, aldırış
etmeyenleri ise zelil, hakir ve aşağı tutmaktır.
İki cihan
saadetine kavuşmak, ancak ve yalnız dünya ve ahiretin efendisi olan, Muhammed
aleyhisselama tabi olmaya bağlıdır. O’na tabi olmak için iman etmek ve Ahkam-ı
İslamiyye’yi öğrenmek ve hakkıyla yapmak lazımdır.
Ahirette
Cehennem’den kurtulmak, yalnız Muhammed aleyhisselama tabi olanlara mahsustur.
Dünyada yapılan bütün iyilikler, bütün keşifler, bütün haller ve bütün ilimler,
Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin yolunda bulunmak şartı ile,
ahirette işe yarar. Yoksa, Allahü teâlânın Peygamberine tabi olmayanların
yaptığı her iyilik, dünyada kalır ve ahiretinin harab olmasına sebeb olur. Yani,
iyilik şeklinde görünen, birer istidracdan başka bir şey
olamaz.
İman için
Resulullahı peygamber olduğunu kabul etmek kafi değildir. İman için, O’nun
getirdiği dini de kabul etmek, getirdiklerini tasdik etmek, O’nu sevip itaat
etmek, nasihatlerini kabul etmek, kendisine hürmet etmek şarttır. Bu hususta
Allahü teâlâ mealen; “O halde Allahü
teâlâya ve O’nun ümmi nebisi olan Resulüne iman edin, O’na tabi olun ki, doğru
yolu bulmuş olasınız” (A’raf suresi: 158). “Kim, Allahü teâlâya ve Peygamberine iman
etmezse, muhakkak (bilsin) ki, biz o
kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır” (Feth suresi: 13).
Peygamber
efendimiz; “Bana kim itaat ederse,
Allahü teâlâya itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse, Allahü teâlâya isyan
etmiş olur. Benim emrime itaat eden, bana itaat etmiş, emirlerime isyan eden de
bana isyan etmiş olur”
Günümüzde
bazıları, Resulullahın sünnetini, uygulamalarını kabul etmeyerek tek kaynağın
Kur’an-ı kerim olduğunu iddia etmektedirler. Bunlar, islamiyeti yıkmak
isteteyenlerin sinsi faaliyetleridir. Allahü teâlâ, Nisâ sûresinde meâlen, “Allah’ı ve peygamberlerini inkar eden,
Allah’la peygamberleri arasını ayırmak isteyen “Bir kısmına inanır bir kısmını
inkar ederiz” diyerek ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler, işte onlar
gerçekten kafir olanlardır. Kafirlere ağır bir azap hazırlamışızdır.”
buyurarak bunların gerçek niyetlerini ortaya koymaktadır.
Mehmet
Oruç’un
Kâinâtın
Efendisi kitabından
alınmıştır. (Arı Sanat yayınevi,
0212 5204151)
Kitabın
tamamı için lütfen tıklayınız