Osmanlı siyasal otoritesini çökerten Birinci Dünya Savaşı sonrası parçalanan, paylaşılan, yüz yıl boyunca sömürülen, kaynakları çalınıp kültürleri yağmalanan, kukla rejimlerle kontrol altında tutulan, hak/adalet/özgürlük talepleri ve refah arayışları kanla bastırılan, sesi ve nefesi kesilen bir coğrafyanın insanlarıyız biz. Yüz yıl sonra yeni bir Dünya Savaşı, yine bizim coğrafyamızda, bizim topraklarımızda yapılıyor. Zenginliklerimiz paylaşılarak, özgürlüklerimiz kısıtlanarak, topraklarımız talan edilerek, insanlarımız birbirine boğazlatılarak, onurumuz ayaklar altına alınarak, zihinlerimiz rehin alınarak, değerlerimiz kirletilerek, arayışlarımız engellenerek yürütülen bir savaş bu! 21. yüzyıla dönük bütün hesapların merkezinde biz varız, bütün sömürge politikalarının merkezinde biz varız, bütün güvenlik stratejilerinin merkezinde biz varız, bütün sosyal ve kültürel dönüşüm programlarının merkezinde biz varız. Yaşadığımız topraklar, ortak tarih, bizi birbirimize bağlayan değerler, kültürel miras var... Etnik farklılıklarımız, kültürel zenginliklerimiz, inançlarımız, mezheplerimiz, basit çıkarlarımız, bizi birleştiren ne varsa, yakınlaştıran ne varsa, kurşun olarak bize yöneltildi. Onlar adına kardeşlikleri bozuyoruz, onlar adına onurumuzu yerlere seriyoruz, onlar adına birbirimizi boğazlıyoruz, onlar adına bu toprakları talan edenlerin önünde "şerefsizce" eğiliyoruz. Onlar adına birbirimizin çocuklarını katlediyor, mabedlerini bombalıyoruz. Bu toz duman arasında, bizi kapıştıranları görmüyor gözlerimiz. Yüz yıl önceye, sadece yüz yıl önceye ait hiçbir şeyi hatırlamıyoruz. Kuzey Afrika'da, Mısır'da, Filistin'de, Anadolu topraklarında, Irak'ta, Suriye'de kimlerin ne için savaştıklarını, kavganın sebebinin ne olduğunu, bugün ABD/İngiliz malı olan Irak'ta üzerindeki bitmek bilmez pazarlıkları hatırlamıyoruz. İngilizler Irak'a girer girmez şehitliklerini buldu. Osmanlı ordusuna karşı verdikleri savaşta kaybettiklerinin mezarlarını. Biz, orada şehitlerimizin varolduğunu bile bilmiyoruz. Irak halkının İngiliz işgaline direnirken, tıpkı bugün olduğu gibi, nasıl kimyasal gazlarla katledildiklerini bilmiyoruz. Bakü petrolleri bulunduktan sonra Kafkaslar'da yaşanan büyük mücadeleyi, bölgeyi talana gelen ülkeleri, Azeri petrolleriyle zenginleşip bugün "barış ödülleri" dağıtanları bilmiyoruz. Kafkaslar ve Orta Asya'da verilen özgürlük mücadelelerini, siyasi ve entelektüel mücadeleyi bilmiyoruz. Yüz yıl sonra ne değişti? Yine kimyasal silahlarla yok ediliyoruz! Yine topraklarımız talan ediliyor! Yine kaynaklarımız yağmalanıyor! Yine değerlerimiz çiğneniyor! Yine onurumuz ayaklar altına alınıyor! Yine mabedlerimiz kirletiliyor! Yine bizim çocuklarımız ölüyor! Yine özgürlüklerimiz ve refahımız başkalarının elinde! Yine çöl sıcağında çatlamış dudaklardan aynı sesler yükseliyor! Yine dünyanın merkezindeyiz! Yine, başkalarının elimize tutuşturdukları harita taslaklarıyla devletçikler kurma hayalleri kuruyoruz. Başkalarının isteklerine göre dost/düşman seçiyoruz. Başkaları için birbirimizi boğazlıyoruz. Başkaları için değişiyor, onların zenginlik ve refah projeleri için seferber oluyoruz. Yüz yıl önce, Kahire'den Şam'a, İstanbul'dan Asya'nın derinlikleri kadar, bütün bunların dışında, çıkış yolunu arayanlar vardı. Düşünenler, araştıranlar, zihinlerini, imkanlarını ve güçlerini bu yola hasredenler vardı. Şimdi de olmalı. Şimdi de Kahire'de, Şam'da, İstanbul'da aynı arayışlar olmalı, olacak! Washington'dan, Londra'dan, Brüksel'den elimize tutuşturulan reçeteler küskünlükten, düşmanlıktan, kandan bir bir şey getirmeyecek bize. Yüz yıl önce aynı adreslerden gelen reçetelerin bedelini ödemiyor muyuz hâlâ? Kaç yüz bin insan bu yolda hayatını verdi. Kaç ülke işgal edildi? Öleceksek kendimiz için ölelim. |