Özellikle 90'lı yıllardan sonra hız verilen dinlerarası diyalog görüşmeleriyle oluşan sözde 'ılımlı' ortam da, bu tartışmayla ortadan kalktı. Çizilen karikatürlerin asıl amacının ne olduğunu, dinde modernleşme ve dinlerarası diyaloğu 'Kaosun Jeopolitiği ve Dinlerarası Diyalog' kitabının yazarı Dr. Lütfü Özşahin'le konuştuk. Özşahin'in sorularımıza verdiği cevaplar şu şekilde: - Peygamber Efendimiz'e hakaret niteliği taşıyan, Danimarka'da başlayıp bütün Avrupa'ya sıçrayan karikatür olayını dinler tarihi açısından nasıl yorumlamalıyız? Önümüzdeki fotoğrafı nasıl okuyacağız? - Bu karikatürlerin yayınlanması, kültürel anlamda medeniyetler çatışmasının tırmandırıldığını gösterir. Biz Müslümanlar her ne kadar medeniyetler arası çatışmadan yana değilsek bile, Avrupa'daki gelişmeler Samuel Huntington'u doğruluyor. Huntington, medeniyetler çatışmasının vuku bulacağını, bunun sadece siyasî, ekonomik veya askerî düzlemde değil, aynı zamanda kültürler düzeyinde de yaşanacağını söylüyor. Bu perspektiften yola çıktığımız zaman, bu karikatürlerin yayınlanması bir meydan okumadır. İslâm medeniyetinin temel prototipi ve en önemli kutsalı, yaşayan bir numune-i imtisal olarak Hz. Muhammed Mustafa'dır. Peygamberimiz, bütün Müslümanlara hem siyasal, hem kültürel hem de kişilik kazanılması anlamında en önemli örnek ve sembol kişiliktir. Bu sembolün üzerinde tartışma oluşturulması, ona hakaret edilmesi tam bir meydan okumadır. - Danimarka'da ilk karikatürün yayınlanması, tesadüfi veya basit bir olay olarak ortaya çıkmış olamaz mı? Olay, bir karikatüristin densizliği şeklinde başlamış olamaz mı? 'PEYGAMBER'İN İMAJINI SABOTE EDİYORLAR' - Kesinlikle basit ve tesadüfi değildir; çünkü, dönüştürmek önemlidir. Hegel, 'Karşınızdaki insanı dönüştürmek istiyorsanız, onun imajını sabote etmelisiniz' der. Yapılan da, Peygamber Efendimiz'in imajını bozmaya yönelik bir çalışmadır. Bütün insanlık ve Müslümanlar düzeyinde Peygamber Efendimiz'in imajını zedelemeye çalışıyorlar. Çizilen karikatürlerde Efendimiz, bir kabile savaşçısı, çocuk istismarcısı ve elinde kılıç bütün insanları öldürmeye gelmiş sapkın bir Peygamber gibi gösteriliyor. Bu, İslâm dininin en önemli dayanağı olan Peygamber'in imajını sabote etmek ve dönüştürmektir. - İlk karikatürün Danimarka'da yayınlanmasının sembol bir değeri olabilir mi? - Başbakan Erdoğan'ın PKK konusunda Danimarka Başbakanı Rasmussen'e rest çekmesi, Roj TV dolayısıyla ortak basın toplantısını terketmesi, sadece Türkiye'den değil, bütün İslâm dünyasından intikam alınması duygusunu beraberinde getirdi. Dolayısıyla, Danimarka'daki basın da Peygamber Efendimiz üzerinden Türkiye başta olmak üzere bütün İslâm âlemine yönelik bir intikam arayışı içerisine girmiş olabilir. Bir diğer nokta da, İslâm düşmanlığı genelde Katolik ülkelerden çok Protestan ülkelerde yaygınlaşıyor. Çünkü Protestanlar daha saldırgan, daha dünyevî düşünürler. İslâm dünyasına yönelik dönüştürme ve emperyal amaçlar doğrultusunda köleleştirme konusunda Protestanlar, Katoliklerden daha ön planda yer alıyor. Danimarka da, Protestanların daha yoğun olduğu bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Fakat Danimarka'nın üs seçilmesi çok önemli değil; önemli olan, Batı medeniyetinin topyekûn düşünce özgürlüğüne sığınarak, İslâm düşmanlığı noktasında birleşmiş olmasıdır. - Olay, bir İslâm düşmanlığı mıdır? - Kesinlikle... Bunda hiçbir şüphe yok. Hıristiyanların bilinç altında ve Hıristiyan ilahiyatına göre Hz. Muhammed, hâşâ sapkın ve yalancı bir Peygamber'dir. Batı'da Hz. Muhammed hakkında kullanılan en yaygın isim, Muhammed (sav) isminden bozma 'Mahaun' kavramıdır. Bu kavram da şeytanla özdeş olarak kullanılır. Başka bir deyişle, Hıristiyan bilinçaltına göre; Hz. Muhammed, Hz. İsa, yani tanrı düşmanıdır. - Bu inanışın temeli nereye dayanıyor? - Temeli kiliseye dayanır. Kiliseye göre; Hz. İsa bir tanrı olduğu için, tanrı olan İsa, Muhammed isminde bir Peygamber göndermemiştir. Dolayısıyla bütün Müslümanlar; hem Protestan, hem Katolik ve hem de Ortodokslara göre kâfirdir. Bu bakış açısıyla hareket edildiğinde, İslâm medeniyetinin Peygamberi'ni yüceltmeleri beklenmez. - Bahsettiğiniz hususlar, Hıristiyanlık dogmasının esasları... Günümüz dünyası, özellikle de Batı, bu dogmalardan ziyade laiklik, demokrasi ve çağdaş değerleri ön plana çıkartıyor. - İşin en dikkat çekici noktası da bu zaten... Sözkonusu karikatürleri yayınlayan gazeteler veya karikatürü çizen kişiler, laikliği benimsemiş isimler. Bu Avrupa'nın ne kadar laik olursa olsun, bilinçaltının Hıristiyan dogmasına göre oluştuğunu açıkça ortaya koyuyor. - Bunu nereden çıkartıyorsunuz? 'İSRAİL'İ ELEŞTİRMEK YASAK' - Çünkü ortada çok net bir ikiyüzlülük var. Avrupa'da İsrail'in yaptığı katliamları ve Yahudiliği eleştiremezsiniz. Çünkü anti semitik yasalar vardır. Avrupa'da gerçek ifade özgürlüğü olsaydı, İsrail'in Filistin'de yaptığı katliamlar Avrupa basınında boy boy yayınlanırdı. Mesela; Roger Garaudy, 'İsrail Terörü ve Mitler' kitabını Fransa'da bastıramadı ve anti semitik yani Yahudi düşmanı olarak damgalandı. Demek ki olay şu: Batı kültürünün temelini oluşturan kültüre aykırı bir şey yaptığınız zaman, bu ifade özgürlüğüne girmiyor. Konu Müslümanlık olduğu zaman istediğinizi söyleyebilirsiniz, istediğiniz kadar hakaret edebilirsiniz, çünkü ifade özgürlüğü var. - Zamanlama onlar açısından çok kötü değil mi? Çünkü Türkiye'de özellikle 2002 seçimlerinden sonra ciddi anlamda Batı'ya açılma sözkonusu... - Burada bir paradoks var gibi görünüyor. Ancak, Avrupa medeniyetinin düşünsel arka planını incelediğimiz zaman çok da paradoks yok ortada. Batı felsefesi iyi incelendiğinde, ırkçı ve kendini üstün gören bir mantığın hakim olduğu görülecektir. Onlar Türkiye'yi dönüştürmeden içlerine almayacaklarını her platformda söylüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac açıkça, 'Hepimiz Bizans'ın çocuklarıyız. Türkiye de Bizans'ın çocuklarıyla aynı değerleri paylaşırsa, AB'ye girecektir' dedi. Karikatürle birlikte başlayan süreç de, biraz önce dile getirdiğimiz gibi, bir dönüştürme projesidir. Değerlerden vazgeçmek demek, dininizden vazgeçmek demektir. Son yaşanan olaylar da, Müslümanları analiz etmek için sondajdır. Konunun bir diğer ayağı da, dinlerarası diyalogdur. - Konuyu nasıl dinlerarası diyaloğa bağladınız? - Bugün yaşananların geçmişte bir benzeri yaşanmıştır. Eskiden beri İslâm dünyasında yürütülen bir projedir. Camilere kiliseler gibi sıra konulması teklif edilmiş, Cuma namazlarının Pazar gününe alınması veya Kur'an-ı Kerim'den bazı âyetlerin çıkarılması istenmiştir. Bu çok eski bir projedir. - Dinde modernleşme sürecini de bu sürecin içinde mi görüyorsunuz? - Elbette... Modernleşme ve Protestanlaşma birbirine bağlantılır. Avrupa'daki aydınlanma sürecinin dinsel ayağını, Protestanlık ve Kalvinizm oluşturmuştur. İslâm dini dönüştürülmeye çalışılıyor. Hatta ABD'deki Amina Vadud'un imamlık yapması ve kadın-erkek beraber namaz kılınması da bu projenin bir uzantısıdır. Yine geçtiğimiz günlerde Üsküdar Subaşı Camii'nde kadın-erkek ve başı açık namaz kılınması hadisesini de bu olaylarla bağlantılı düşünmeliyiz. - Bu fazla komplocu bir bakış açısı değil mi? - Amerika'daki Amina Vadud olayıyla Subaşı'ndaki başı açık namaz kılanların bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Ancak ben, 'Karikatür rezaletinin kahramanlarıyla başı açık namaz kılanların arasında organik bir bağ vardır veya beraber hareket ediyorlardır' demiyorum. 'Felsefe olarak aynı düşüncenin ürünleridir' diyorum. Her iki olayda da, İslâmî değerlerin sulandırılması amaçlanıyor. Bu açıdan bakıldığında, belki bilinçli olmasa bile, birbirlerini destekliyorlar. - İnsanların başı açık veya kadın-erkek beraber namaz kılması, İslâm konusundaki bilgisizliklerinden olamaz mı? - Bu insanlar cahil veya sıradan insanlar olsa, bu dediğiniz olabilir. Subaşı Camii olayının kahramanları, en az iki dil bilen insanlar. Bunların dünyadaki gelişmeleri takip etmediğini düşünmek safdillik olur. Kutsallarımıza sahip çıkmak durumundayız - Karikatür tartışmalarına gösterilen tepkileri yeterli buluyor musunuz? - Kesinlikle yeterli değil. Hükümetler kendi halklarını temsil ediyorlarsa, Avrupalıların buna cesaret edememeleri için en sert tepkiyi göstermelidir. Çünkü kutsallarına sahip çıkamayan, kutsallarını başkalarının alay malzemesi yaptıran toplumların ayakta kalması mümkün değildir. Kutsallarımızı kaybettiğimiz zaman, bütün değerlerimizi unuturuz. Bugün Peygamber Efendimiz'in karikatürize edilmesine tepki göstermezsek, yarın Kâbe'ye saldırı planları yapmaya başlayacaklardır. Ahlâki anlamda da, bugün bir değer olarak Peygamber Efendimiz'e sahip çıkmazsak, yarın homoseksüel evliliği veya lezbiyenliği meşru görmeye başlarız. Çünkü değerlerimizi kaybettiğimizde, tıpkı Batı gibi bu durumları 'insani' durumlar olarak görmeye başlarız. Dinlerarası diyaloğun sonuçları bu - Siz dinlerarası diyaloğa karşı duruşu olan bir araştırmacısınız. Ancak, dinlerarası diyalog bu tür hareketlerin bir daha vuku bulmaması için bir ortam oluşmasına imkân sağlamaz mı? - Kesinlikle hayır; aksine, yaşanan gelişmeler dinlerarası diyalog sürecinin bugünkü sonuçlarıdır. Dinlerarası diyalog, Katolik Vatikan projesidir. Bu proje 1965 yılında Papa 23. John'la beraber başladı. Hem Papa 6. Paul, hem de 23. John, Vatikan Konsili'nde yaptığı konuşmalarda, dinlerarası diyaloğun bir Hıristiyanlaştırma projesi olduğunu, amaçlarının diyalog yoluyla İsa'nın ilahlığının bütün dünyaya kabul ettirilmesi olduğunu açıklamıştır. Dinlerarası diyalog, Müslümanların beyninde müthiş bir kaosa yol açıyor. Son yıllarda modernleşme yolunda yaşanan olaylar da, bu kaosun derinleştiğini gösteriyor. |