Biz hergün Rabbimizden "bizi Doğru Yol'a iletmesini" niyaz ederiz. Resûl-i Ekrem'e (S.A.), Sevgili Önderimiz de -bizim için- "Sana emredildiği gibi dosdoğru yolda ol!" buyurulmuştur. O eşsiz sevgili esasen başka bir yol üzerinde olamaz. Bu "Ahlâk'ın kategorik emr"i; ümmet içindir. (Hûd Sûresi) Tabiî Hukuk'un daha dar alanlı dairesinde "ılımlılık" (itidal) sözkonusu olamaz. Adalet'e ya riayet edilir, yahut edilmez şu halde bu alanda "i'tidal" davetinin anlamı yoktur "bu kadar zâlim olma/Acı bana Haticem!" Türküsü'nün bir anlamı olsa da "Adalet'e bu kadar riayet etme! Azıcık da başkalarına zarar ver, bunu da kendin için değil, efendilerin istediği zaman yap!" anlamına gelen bir "ılımlı İslâm" teklifini kabulden Allah bizi korusun! Daha geniş daireli olan Ahlâk alanında ise, "fedâkârlık ahlâkında itidalli davran! Nefsinin hakkını da gözet!" denebilir, fakat "küresel soyguncular" bize böyle bir hayırlı öğüt vermek istemezler elbette! Şu halde "İslâm'da sürekli barışın değil sürekli savaşın ilke olduğunu" kesintisiz tekrarlayan ve eşref saati gelince İslâm'ı Yeryüzü'nden silme amacını güden şer odakları; "ılımlı İslâm" derken "Hayvanlar Çiftliği'nin koyunları gibi olun, yahut münafık olun" demek isterler. Bizim hedefimiz "ılımlı İslâm" değil, "Ahlâk'ın kategorik emri"ne, gönlümüzdeki ilâhî sevgi ile kendiliğinden uyma halidir. "Ilımlı İslâm" önerisindeki mantıksızlığı anlamayacak kadar bizi akılsız mı sanırsınız? Bizim Kitabımız'da "Onlardır asıl akılsızlar, fakat bunu bilmezler" buyurulur. Mantıksızlık nerededir? Eğer gerçek İslâm'da çirkin, kötü, yanlış da varsa ve "ılımlı İslâm" derken bu yanlışları terketmemizi istiyorsanız, çirkin, kötü, yanlış olan bir şey "İyi Ağac"ın meyveleri olamayacağına göre, İslâm'ın -hâşâ- Allah'ın dini olmaması gerekir. Bu takdirde de yapılacak şey bâtıl bir dini terketmek olur. Oysa İslâm o "İyi Ağac"ın ta kendisidir. Sizin kasdettiğiniz şudur: -Siz "İyi Ağac"ı bırakın ve bizim Zakkum acılığında şeytanî meyvelerimize rağbet edin, fakat bu ürünler üzerine "İyi Ağaç" markasını koymanıza izin veriyoruz. Bre siz herkesi sersem mi sanırsınız? Ahiret'e ve Din Günü'ne imanı olanlar böyle bir "gabn-i fahiş"e düşerler mi? Tuzağınızı toplayın ve melek maskelerinizi çıkartın! Gönlümüzde Sevgi önderlerinin sevgisi ve ulu Sevgili'nin sevgisi varsa, "tek dişi kalmış canavar"ı bize "Medeniyet" diye yutturmaya çalışanların bütün çığırtkanlıklarına aldanmayalım, aşağılık kompleksine kapılmayalım, gerçek Medeniyet'in bizde olduğunu bilelim! Irak Savaşı'nda zalime yardımcı olmamız gerektiğini söyleyenlerden birisi, görüşünü bir televizyon programında şöyle bir gerekçeye dayandırıyordu: -"Amerika bize şu kadar milyar dolar verecek. Ben de bir Türk olarak önce vatanımı, bu paranın getireceği ekonomik refahı, aynı zamanda oğlumun geleceğini düşünürüm!" Bu gerekçeler bana daha önce de duymuşum gibi gelmişti. Kısa bir süre sonra farkına vardım ki, Aşûrâ günü "Ulu insanlık şehidi"nin karşısında saf bağlayanların gerekçeleri de böyle idi. Esasen küresel soyguncuların "ılımlı İslâm"dan kasdettikleri şudur: Ilımlı Müslüman, Zulm'ün safında ve mazlûma silâhını çevirerek "konuşlanan" ancak, namaz vakti geldiği zaman yine aynı safda riyâ namazı kılan müslümandır. En hâlis ve değerli ılımlı Müslüman budur! Bir de daha düşük kaliteli bir ılımlı Müslüman vardır ki, iyinin ve kötünün ne olduğunu ayırmak derdi değildir, "büyüklerin işine ve büyük işlere karışmaksızın" düşünce yeteneği yönünden tam bir bitkisel hayata girmeyi doğru İslâmî tutum sanır. İlk Abant Toplantısı'nda olanca cehd-ü gayretimi sarfederek Sonuç Bildirisi'ni "İslâm'ın Devlet görüşü, demokratik ve sosyal Hukuk Devleti'nin doğru anlamından ayrı değildir, aynı Devlet görüşüdür" meâlinde bir madde koydurmayı başarmıştım. İkinci Abant Toplantısı sonucunda ulema-i izâm Hazerâtı "Amerika ulemasını tedirgin eder" gerekçesi ile, bu kez "İslâm'ın, eğri veya doğru, hiçbir Devlet görüşü yoktur vesselâm!" anlamında, ilki ile tamamen çelişen bir Sonuç Bildirisi'ne el kaldırıp, "Sünnî görüş budur, diğeri neûzü billah Şia görüşüdür" gerekçesini de arada beyan edince, bana da bir daha Abant toplantılarına katılmamaktan başka çare kalmadı. (Bir kendi gibi zâlime düşmüş yanıyor mu? Bilmem ki beni şimdi vefâsız anıyor mu?) Sevgilerini izhar eden bütün sevgili kardeşlere teşekkür, sevgi ve selâmlar! |