Türkiye, sonuçları, belki de 28 sürecinden çok daha kötü olacak yeni bir kaos ortamına sürükleniyor. Çünkü etrafımız ateş çemberiyle çevrilmiş durumda. AB ve ABD'den, Danıştay'a yapılan menfur saldırı dolayısıyla yapılan ve Batı televizyonlarında da aynen verilen, "Türkiye'de laikliğe ve laikliğin kalesine saldırıldı" şeklindeki açıklamalar, oldukça düşündürücüdür. Türkiye'deki laik çevrelerin, dışardan yapılan bu açıklamalara benzer açıklamalar yapmaları, anlaşılabilecek bir şey değildir. Çünkü bu, bu ülkede, Türkiye'nin değil, Batılıların çıkarlarının gözetildiği anlamına gelir. Bu saldırının, İslâmcıların değil, laiklerin işine yarayacağını söylemek bile gerekmiyor. O yüzden, bu saldırıyı İslâm'a, İslâmcılara maletmek kadar aptalca bir şey olamaz. Ben bu saldırının, son kertede, Türkiye'nin Batı yörüngesinin dışında başka alternatifler ve yörüngeler oluşturma girişimlerini önlemek amacıyla yapılmış bir saldırı olduğunu düşünüyorum. Saldırının zamanlaması o yüzden önemli: Başbakan Erdoğan'ın D-8 Toplantısı'na katılması ve bu toplantıda bölgesel bir güç olunmasını mümkün kılacak ve uzun vadede ABD, AB ve İsrail'in bölgesel ve küresel hesaplarını devre dışı bıraktıracak önemli kararlar alınmasından hemen sonra böyle bir saldırının gerçekleştirilmesi oldukça anlamlı. Bu saldırıyı tezgâhlayanlar, başörtüsü meselesini, bulunmaz bir hint kumaşı gibi iyi bir kılıf olarak kullanıyorlar sadece. O yüzden, çevremizin adım adım işgal edildiği, asıl hedefin Batı yörüngesinden çıkmaya kalkışacak bir Türkiye olduğu bir zaman diliminde, Türkiye'deki laik çevrelerin, İslâm'a, İslâmî kesimlere yönelik iler tutar yanı olmayan, hakaret ve tahrik içeren açıklamalar yapmaya kalkışmaları, basiretsizliktir ve çok tehlikelidir. Bu nedenle, sütunun bundan sonraki bölümünü, çok farklı bir kesimden gelen önemli bir açıklamaya ayırıyorum. Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) Genel Başkanı Filiz Koçali, yazının başlığına da taşıdığım, "Saldırgan, 'Allah'ın askeri' değil, provokatörlerin 'askeri'" başlıklı açıklamasında çok önemli tespitlerde bulunuyor. İşte Sayın Koçali'nin zaten kısa olan önemli açıklamasından bazı pasajlar: "Danıştay 2. Daire yargıçlarına karşı girişilen silahlı saldırı, SDP saflarında öfkeyle karşılandı. Bu öfkenin nedeni, yalnız yargıçların hedef alınması değil, aynı zamanda Türkiye'yi yeniden laik-laik karşıtı çatışmalara sürükleyerek, ikinci bir 28 Şubat rejimini dayatmak isteyenlerin, bu saldırıdan yararlanmak için harekete geçmiş olmalarıdır. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın katliamcının eyleminden politik çıkar sağlama yönündeki tutumunu şiddetle protesto ediyoruz. "Siyasi cinayetler dönemi açıldığını" ilan eden Baykal, kuytu köşelerde tertip peşinde koşan provokatörleri, çeteleri, gizli savaş örgütünün para-militer unsurlarını bu "yeni siyasi cinayetler döneminin açıldığını" kanıtlamak üzere kanlı eylemlere girişmeye heveslendirmek mi istiyor? CHP'nin hükümete karşı, ülkenin bütün temel sorunlarını bir yana bırakarak, muhalefetini yalnızca "türban" ve "şeriat tehlikesi" etrafında yoğunlaştırması, [...] İslami çevrelerde doğan öfkeden yararlanma fırsatı veriyor. [...] Hükümeti, "Danıştay"a karşı kanlı saldırının arkasındaki güç olarak gösterme çabalarını haksız ve tehlikeli buluyoruz. Ülkede yapay olarak yaratılan İslami terör ve şeriat tehlikesi havasının amacı bellidir. Böyle bir ortam, Türkiye'nin İran'a karşı ABD ve İsrail'le birlikte harekete geçmesi için gereklidir. Böyle bir "İslami tehdit" havası yaratılmadan, hiçbir iktidar gücü, müslümanı müslümana kırdırtma planlarını halka benimsetemez. Bu yapay "tehdit algılaması"nın bir başka nedeni ise, milliyetçi kışkırtmaların, giderek anti-Amerikanizme dönüşmesinden duyulan korkudur. Militarist çevreler, kendi elleriyle halkta ve hatta ordu saflarında meydana getirdikleri bu anti-Amerikan psikolojiyi, "şeriatçılığa ve bölücülüğe karşı" tepkiye dönüştürmek istiyorlar. Bunların sözcüsü olan Baykal'ın Danıştay'a karşı girişilen hunhar saldırıdan hükümeti sorumlu tutması bu nedenledir. SDP, AKP hükümetine karşıdır. Bu hükümetin emekçilerin elindeki son hakları da yok ettiğini, [...] giderek ABD ve İsrail'in bölgede izlediği politikalara ayak uydurduğunu ve nihayet militarist kuşatma karşısında teslimiyetçi bir politikayla adım adım ülkeyi çok yönlü bir krize doğru sürüklediğini vurguluyoruz. [...] Bu yolun sonu, Cumhurbaşkanı seçimleri eşiğinde AKP'nin bölünmesi, hükümet kriziyle çökmesidir. Danıştay'a yönelik saldırı bu süreci hızlandıracaktır. |