Bütün insanlığın, birincisi, Batı'ya yakalandığı; ikincisi de, seküler Batı kültürünün ve sivilizasyonunun saldırısına maruz kaldığı kaotik bir çağın tam ortasına fırlatılmış durumdayız. Yani? Yanisi şu: Seküler Batı kültürü ve sivilizasyonunun, geliştirdiği kavram ve kurumların, sadece Batı'da değil, bütün dünyada yaygınlaşması, hâkim olması, tahakküm kurması; dolayısıyla, diğer kültürlere varolma ve hayat hakkı tanımaması; Batı kültürü dışındaki kültürleri ya düzleştirmesi ve hadım edilmesi ya da fiilen yok etmesi gibi bir küresel tehditle karşı karşıya bütün insanlık. Evet, bütün insanlığın başındaki en büyük belâ, Batı tehdidi veya Batı tehlikesidir. Eğer seküler Batı tehdidi ve tehlikesi durdurulmazsa, insanlığın karşı karşıya kaldığı hayatî sorunlar, en temel varoluş sorunları da aslâ durdurulamaz, hâl yoluna konulamaz. Artık bu, anlaşılmış olmalı. Ama biz, bunu henüz anlayamadık; Batılılar bunu çok iyi anladıkları için, bütün enerjilerini, kaynaklarını, stratejilerini Batı'ya yakalanma'ya ve Batı saldırısına maruz kalma'ya direnen, itiraz eden yegâne aktör olan İslâm'ın durdurulması çabasına teksif etmiş durumdalar ve bu uğurda, her tür yola başvurmayı mübah sayıyorlar ve İslâm'la savaşıyorlar. İslâm'la iki cephede/n savaşıyorlar: Birincisi, hoşlarına gitmeyen (kendilerine itaat etmeyen) ülkeleri, terör tehdidi tezgâhı ve silahıyla ya işgal ederek, ya da karıştırarak; bu ülkelerin liderlerini, kendilerine itiraz eden hareketleri, ya "devşirerek" ya da fiilen yok ederek. İkincisi de, "İslâm'a karşı İslâm" stratejisine başvurarak. Bunun için, Müslüman toplumların, İslâm'la sahih ve doğrudan ilişkiler kurmalarını engelleyecek, İslâm'ı bireysel bir inanç meselesi hâline getirmelerini sağlayacak şekilde İslâm'ı, İslâm'ın olmazsa olmaz ilkelerini, simgelerini kamusal, siyasî, iktisadî, kültürel ve entelektüel hayattan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. İslâm dünyasındaki laik karikatürleri ve uzantıları da bu işi "irticayla savaş" stratejisi olarak kabul ediyorlar ve (üstün, ileri, gelişmiş [!]) Batılı efendilerinin kendilerinden bekledikleri laiklik misyonerliğini, üstelik de Batılıların bile uygulamaya cesaret edemeyecekleri şiddet, yıldırma, aşağılama, ayrımcılık, tezgâh yöntemlerine başvurarak kraldan çok kralcı (laik Batılılardan çok laikçi) geçinerek, laikliği din katına yükselterek yapıyorlar. Meselâ, Müslümanlığını ciddiye alan insanları, grupları ve cemaatleri, "radikal Müslümanlar"; Müslümanlığı ciddiye almayan ve İslâm'a mesafeli duran, hatta İslâm'dan nefret eden sözümona Müslümanları da, "ılımlı Müslümanlar" diye tarif edip; ılımlı ve radikal diye yaftaladıkları veya icat ettikleri Müslümanları birbirlerine düşman etmeye, birbirlerine düşürmeye çalışıyorlar. Show TV'de gösterilen, "Hacı" dizisi, bunun en ürkütücü habercilerinden biridir. Biz de, bu "zoka"yı yutuyoruz! Ve Müslüman bir toplumun ruhunu, dinamizmini, varoluş gerekçesini, özgürlüğünün ve bağımsızlaşmasının yegane dayanağını ve kaynağını oluşturan İslâm'ı hayatımızdan uzaklaştırmak için olmadık akrobasiler yapıyor, olmadık numaralar çeviriyoruz. Pes doğrusu! Ne yazık ki, Batı'ya yakalandığımızı ve Batı'nın saldırısına maruz kaldığımızı göremediğimiz için, bu yakalanma ve saldırının bizi yok edecek bir süreci tetiklediğini, bunun zeminini oluşturduğunu, bu milleti ikiye böldüğünü; laiklik misyonerliğinin daha çocuk yaştaki insanlarımızı, annelerini babalarını ve arkadaşlarını yoktan yere öldürecek kadar vahşîleştiridiğini; uyuşturucuyu, cinsel sapıklıkları, bencil ilişki biçimlerini zıvanadan çıkacak kadar hızla yaygınlaştırdığını göremiyoruz; ya da bu yakıcı gerçekleri görmek işimize gelmiyor! O yüzden, hem bizim, hem de dünyanın önündeki en büyük sorunun, İslâm tehlikesi değil, insanı, insanlığından eden, vahşîleştiren, barbarlaştıran, hayvanlaştıran; insanlığın, tüm dünyanın sorunlarına karşı duyarsızlaştıran, yabancılaştıran; kişiliksizleştiren, bencilleştiren seküler Batı kültürünün geliştirdiği küresel saldırı sorunu olduğunu artık biz de görmek ve aklımızı başımıza devşirmek; bunun için de İslâm'ın kardeşliğe, yardımlaşmaya, dayanışmaya, paylaşmaya, hakkaniyete, diğergâmlığa, adalete ve hakkaniyete dayalı mükemmel bir insan tipi önerdiği gerçeğini kavramak zorundayız. Yoksa, kendi kendini sömürgeleştiren ve kendi kendine intihar eden bir ülke olarak tarihin çöp tenekesini boylayan ilk, tek ve son ülke olarak tarihteki şerefli (!) yerimizi almaktan kurtulamayacağız, Allah muhafaza |