Bu zamana kadar İslam-kapitalizm uyuşmazlığı ekseninde yürüyen İslam-kapitalizm tartışması farklı bir dil ve form içinde yeniden gündeme getiriliyor. Pazar günkü New York Times gazetesi, 11 Ağustos 2006 tarihinde İnternational Herald Tribüne’de yayınlanan bir yazıyı sayfalarına taşıyarak tartışmayı güncelleştirdi. Zaten her iki yazının başlıkları da Protestan İslam veya Kalvinist İslam adı altında gündeme getirilen ‘İslam projesi’nin içeriği hakkında fikir veriyor. Yazı ilk kez yayınlanırken şu başlık kullanılmış; “Müslüman Türkiye’de Protestan çalışma ahlakı…” Aynı yazının son versiyonu daha açık ifadelendirilmiş; “Avrupa’nın kapısını çalan Türkler İslam’ın kapitalizmle uyuşabileceğini (co existing) gösteriyor… “Farklı başlıklarla yayınlanan bu makaledeki “Kalvinist İslam” kavramsallaştırması aslında geçen yıl Berlin merkezli bir think tank kurumu olan ESI tarafından yapılan (Calvinist Islam- Change and conservatizm in central Anatolia) başlıklı çalışmaya dayanıyor. Yerli girişimciliğinin başarılı örneği olarak inceleme konusu yapılan Kayseri, Weberyen sosyolojiden hareketle Protestan ahlakının Müslüman karşılığı olarak ele alınıyor. Ayrıntılar bir yana rapor özetle, İslam’ın (küresel) kapitalizmle uyuşabileceği tezini işliyor; klasik oryantalizmin “doğunun duraganlığı” tezine karşılık; İslam’ın protestan ahlak içinde kapitalizme uyumlu hale getirilebileceğini savunuyor. Bunun içinde ticari ve sanayi alanında önemli atılımlar yapan Kayseri’deki muhafazakar girişimciliğinin Protestan İslam modeline iyi bir örnek olduğu savunuluyor. Protestan İslam kavramsallaştırmasının bugünlerde alenen dillendirilmesinin Ortadoğu’da yaşananlardan bağımsız olduğunu düşünmenin temelsizliği ortada. Büyük Ortadoğu Projesi adı altında yürütülen kampanyanın askeri boyuttan ibaret olmadığını defalarca dile getirdik. Amerikan işgalinin ekonomik ve kültürel boyutunun askeri boyutundan daha önemli olduğunu artık anlamayan kalmadı. 11 Eylül olaylarının beşinci yıldönümü için Amerika’nın önde gelen think tank kuruluşlarından Brookings Institution, bu süre zarfında “nerede yanlış yapıldı?” sorusuna cevap arayan bir rapor yayınladı. “Amerika- İslam dünyası ilişkilerinin geçmişi ve geleceğine bakış” başlıklı çalışmanın üst başlığı çok şeyi özetler gibi: 11 Eylül savaşının 5 yılı (The 9/11 War Plus 5) Raporun cevabını aradığı soru bu 5 yıllık savaş boyunca Amerika neden başarısız oldu, nerede hata yapıldı? Bu sorunun kendince cevabını ararken yaptığı tespitler, durum değerlendirmesi ve geleceğe ilişkin ortaya attığı fikirler Protestan İslam kavramsallaştırmasının ne anlama geldiğini daha doğrusu bunun bölgede akıtılan kanla ilişkisini kurmamıza imkan tanıyor. Tanınmış siyaset bilimci Peter Warren Singer’in kaleme aldığı rapor Amerikan büyük stratejisinin (grand strategy) destabilazyon ve çok yönlülük üzerine kurulu olduğu tespitiyle başlıyor. ABD şu üç meseleye çözüm bulmalı: Değişimi, İslam dünyasındaki reform taleplerini ve demografik hareketlilik… Stratejik açmaz dediği üç meseleyi teker teker ele alarak, temelde sorunun kültürel (ve zihniyet) dönüşüm meselesi olduğunu ancak Bush yönetiminin bu zihniyet dönüşümü projesini bile Pentagon’a havale ederek olayı askeri mantıkla ele almakla eleştiriyor. İslam dünyasında belirleyici etkiye sahip unsurları sıralarken daha önce yayınlanan bir raporla (Civil, democratic Islam, Cheryl Benard, RAND) inanılmaz benzerlikler gösteriyor: Mevcut rejimin sahipleri (askeri ve sivil bürokrasi), laik reformcular (toplumsal tabandan yoksun liberal ve sol batıcı gruplar), acelesi olmayan iş çevreleri, toplumsal muhafazakar Müslüman kesim (en etkin toplumsal tabanı olmakla birlikte güçlü bir Amerikan karşıtlığı hakimdir), radikal İslamcılar (rejim değişikliği talep edenler) ve militan eylemciler/teröristler. Eğer ABD bölgede rejim değişikliği yapmak istiyorsa, bunu içerde toplumsal meşruiyeti olan unsurların desteğini alarak yapmalıdır. Örnek olarak Müslüman Kardeşler’in Mısır’da yasaklanarak seçimlere katılmaması ne kadar hata ise Irak’ta Ayetullah Sistani ve (“young turk” olarak adlandırdığı) Mukteda Sadr gibi figürlerle işbirliği yapmanın verimli sonuçları ortada… İslam dünyasında siyasi alanda demokratik değerlerden çok ‘adalet’ kavramının önemine dair özel bir vurgu dikkat çekici. İster İslamcı ister laik olsun adalet, siyasal hareketlerin temel meşruiyet kaynağı olduğuna dikkat çekiliyor. İkinci önemli açmaz: İslam dünyasında reform sürecinin nasıl gerçekleştirileceğidir. Rapor, kadının rolü, küreselleşme, teknoloji ve hepsinden önemlisi içtihad konularının çözümlenmesi için İslam’da reform sürecinin nasıl ve kimler eliyle gerçekleştirileceğinin iyi hesaplanması gerektiği konusunda uyarılarda bulunuyor. 1500- 1600’lerde Hristiyan Avrupa’da yaşanan reform sürecine benzer bir dönüşümün İslam dünyasında yaşanmak zorunda olduğunu iddia edilerek; İslam’ın modern dünyaya uyumlu hale getirilmesi için rasyonalizimin, modern bilimin, eleştirel düşüncenin epistemolojik temellerinin atılması gerektiği üzerinde duruyor. Bu noktada bir uyarı daha yapıyor: Bu ‘reform’u gerçekleştirebilmek için İslam dünyasındaki Arap etkisini kırmak gerekir. Siz bunu, Arapça’nın ve İslam medeniyetinin 1400 yıl içinde gerçekleştirdiği ilmi birikimin devre dışı bırakılması olarak da okumalısınız… Temel sorun İslam’ın küresel kapitalizme uyumlu hale getirilmesidir. BOP’la dile getirilen değişim taleplerinin ve askeri tehdidin altında İslamın küresel kapitalizme alternatif sunan hayat tarzının, dünya görüşünün içi boşaltılarak kapitalizme uyumlu hale getirilmesi olduğunu yerli ‘küreselleşme havarileri’nden başka herkes açıkca beyan ediyor. BOP çerçevesinde bize dayatılan, İslamın bir hayat tarzı olmaktan çıkarılıp dünya-sisteme entegre edilmesidir. |