Belleğin zalimliği, unutkanlıkla dağılıp giden şeyleri hatırlamakta gösterir kendini. Necib Mahfuz Orhan Pamuk’a Nobel Edebiyat Ödülü’nün verilmesinden sonra, kimi televizyonlarda ve gazetelerde Pamuk’un ‘ödülü alan ikinci Müslüman yazar’ olduğu okudunuz.
Ya cehaletten kaynaklanıyor, ya da ‘wishful thinking’, yani olmasının arzulandığı gibi düşünme alışkanlığından.
Ama her nedense…
İki kere yanlış veya yalan!
Örneğin Yeni Şafak gazetesi haberi şöyle verdi:
“1982'de Mısırlı edebiyatçı Necib Mahfuz'un ardından Orhan Pamuk Nobel Ödülü alan ikinci Müslüman yazar oldu.”
Hayır efendim, Necib Mahfuz Hıristiyan idi. Laik-Hıristiyan bir çevrede büyüdü ve hayatını Hıristiyan olarak yaşadı.
Necib Mahfuz ismi ise tipik bir Hıristiyan Kopti ismiydi.
Gerçi ölümüne yakın Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ile yakınlaşmış ve cenazesi Müslamün adetlerine göre kaldırılmıştı ama hayatı boyunca ve elbette ödülü alırken Müslüman değildi.
Demek ki neymiş, Necib adına kanıp her sakallıyı dedemiz saymamak gerekiyormuş.
Birinci yanlış bu. O halde Orhan Pamuk Nobel’i alan ilk Müslüman yazar olabilir mi?
Hayır olamaz.
Çünkü Orhan Pamuk Müslüman değil.
Basit bir haberi verirken iç içe yapılan ikinci yanlış da bu.
Beyana itimat esastır ve Orhan Pamuk Müslüman olmadığını La Vanguardia isimli İspanyol gazetesinden dünyaya ilan etmiştir:
“Ateist bir aileden gelme, ateistim.’ www.lavanguardia.es.web/20021117
Başa dönüyoruz ve Nobel Edebiyat Ödülü’nü henüz hiçbir Müslüman yazarın almadığını ilan ediyoruz. (Fizik ödülü alan Pakistanlı Abdüsselam da Müslüman değildi, Kadıyani idi)
Yani Necib Mahfuz’a veya Orhan Pamuk’a ödül verilmesinde ‘dinler arası diyalog’ anlamları çıkartmanın yanlış olduğunun altını çiziyoruz.
Ancak ödülü veren İsveç Bilimler Akademisi’nin gerekçesi ilginç:
'Kentinin melankolik ruhunu ararken kültürler arasındaki çatışma ve birleşmenin yeni simgelerini keşfeden Türk yazar Orhan Pamuk'a verildi
Pamuk’u hem Türkçesinden hem de İngilizcesinden okuyan biri olarak, kendime sordum, Orhan Pamuk’ta ‘kültürler arası çatışma ve birleşmenin yeni simgeleri’ ne olabilir diye?
Tahmin edersiniz ki buna bir cevap veremedim. Pamuk’un da, Bilimler Akademisi’nin de bu soruya cevap verip, o yeni simgeleri tanımlayabileceğini, adlandırabileceğini pek düşünmüyorum.
Ancak, içimden bir ses, İngilizcenin söz dizimini Türkçe kelimeler ile yazmanın ‘kültürler arasındaki çatışma ve birleşmenin yeni simgesi’ olabileceğini, söylüyor bana.
Çevrisi, ana dilinden daha fazla ‘metin hazzı’ vaadeden yapıtların dili böyle bir ‘çatışma ve birleşme’nin sembolü olabilir mi?
Yani Müslümanlık ile Hıristiyanlık arasındaki bir çatışma ve birleşmeden daha ziyade, Türklük (yani Türk dili) ile Anglo Sakson kültür evreni (yani İngilizce) arasında ‘çatışmadan ve birleşmeden doğan’,’ dil düzeyinde bir ‘yeni sembol’ üretilmiş olabilir mi?
İlgilenenler bu konu hakkındaki ‘Mutlu Nobeller Orhan Pamuk’ başlıklı bir önceki yazıma arşivden bakabilirler. |