Allah, Allah, sonunda bunu da mı görecektim? Cumhuriyet dönemi siyasî kamplaşmalarında 'kim kimdir' konusu işlenirken 'ilerici' ve 'gerici' tanımlarına farklı yaklaşanlar çıkmıştı; İdris Küçükömer, Kemal Tahir ve onların çizgisini sürdürenlerin tezini biliyoruz... Şimdi de Osmanlı'da 'ilerici-gerici' kamplaşmasına kuşkuyla bakmamız isteniyor. Şaşırtıcı bir gelişme bu... Şaşkınlığımı artıran, bu yeni yaklaşımın sahiplerinin kimliği... Cumhuriyet dönemindeki saflaşmada Prof. Küçükömer'in "Gerçek gerici onlardır" demesine kulak asmayacak, klasik tanımlamada 'ilerici' sayılabilecek iki isim, bu 'farklı' yaklaşımın sahipleri... Dedikleri şu anlama geliyor: Sultan 2. Abdülhamid ülkesinin menfaatini düşünen bir padişahtı; İttihatçılar ise 'bir çuval inciri berbat eden peşkeşçiler'... Resmî tarih tezini tersyüz eden bir yaklaşım bu... İkisi de Milliyet'te çıkan yazılardan ilki Güneri Civaoğlu'na ait ve "Kerkük petrolü Abdülhamit'indi" başlığını taşıyor. Yazara göre, Osmanlı topraklarında arkeolojik kazı yapmak isteyen İngilizlere Sultan izin verir, ama "Ne arıyorlar?" sorusunu aklından çıkarmaz. Civaoğlu sonrasını şöyle anlatıyor: "Ancak İngilizlerin toprak altı çalışmaları uzadıkça uzar. / Abdülhamit'e şöyle jurnaller gelir: / 'İngilizler toprak altında çanak-çömlekten başka şeyler arıyor galiba... Dev çivilerle toprağı deliyorlar...' / Bunun üzerine Abdülhamit kuşkulanır. İngilizler izni, 'Arkeolojik araştırma yapacağız' diye almışlardır, ama o yörede gerçekten de petrol aramaktadırlar. / Abdülhamit, İngilizlerin iznini iptal eder." Ardından Almanlar devreye girer, 'arkeolojik kazı' gerekçesiyle Sultan'dan izin alır; ama onlar da çanak-çömlek değil petrol aramaktadırlar. Padişah onların iznini de iptal eder, petrolü kendisi aratır. Petrol bulunan araziyi 'kişisel mülkü' olarak kaydettirir, gelirini 'hazine-i hassa'ya yazdırır. Abdülhamid'in "Güzel kazanıyorum, yılda beşyüz bin altın gelirim var" diye övündüğünü yazıyor Güneri Bey… Sonrasını da okuyalım: "İttihatçılar, iktidara gelince durum değişir. Tahttan indirdikleri Abdülhamit'in şahsi mülkü olan Kuzey Irak'taki petrol arazilerini devlet malı haline getirirler. / Ve... Osmanlı Devleti yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Kerkük, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalmıştı. Artık Ankara'nın, Kuzey Irak petrolleri üzerinde hak iddia etmek olanağı -hukuken- dayanaktan yoksundu. / Oysa... Abdülhamit'in şahsi serveti olarak kalsaydı, uluslararası hukuk gereği, onun vârislerine geçecekti." "Kim vatansever, kim değil?" sorusunun cevabını farklı veriyor Güneri Civaoğlu... Dün bir baktım, Hasan Pulur da 'alternatif tarih' yazanlar kervanına katılmamış mı? Güneri Civaoğlu'nun tezini genişçe aktardıktan sonra, "Kuveyt ve Katar petrollerini de Mahmut Şevket Paşa İngilizlere peşkeş çekmişti" iddiasını dillendirmiş... Mahmut Şevket Paşa kim mi? Onu da Hasan Pulur anlatsın: "31 Mart olayından sonra, İstanbul'a giren, gericileri asan, Abdülhamit'i tahttan indiren 'Hareket Ordusu'nun kumandanı Mahmut Şevket Paşa'dır." Tarihî kabuller böylece bir kez daha tersyüz edilmiş oluyor Hasan Pulur eliyle... Mahmut Şevket Paşa günlüğüne şunları yazmış: "11 Mart Salı günü öğleyin Harbiye Nezareti'nden Bâbıâliye geldim. Kabine toplantısında İngilizlerin Kuveyt'ten başka Katar'a da tasallut ettikleri meselesi görüşüldü. Bu toprakların İngiltere'ye değilse bile İngiltere'nin nüfuz ve himayesine bırakılmasından başka çare göremiyordum. Fakat Şûrayı Devlet Reisi Sait Paşa itiraz etti. Bu hususun hükümetin selâhiyeti dışında olduğunu, Meclisi Mebusan toplanıp karar vermedikçe toprak terk edilemeyeceğini söyledi. İngiltere hükümetinin bile Avam Kamarası'nın tasvibini almadan bu gibi işler yaptığı cevabını verdim. Sait Paşa'nın geniş malumatı vardı. Fakat mesuliyetten çok korkuyordu. Bu yüzden kendisinden lâyıkıyla faydalanmak mümkün olamıyordu. Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden İngiltere ile ihtilâf çıkaramazdık. Bu ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi bir istifademiz olabilirdi? Kuveyt ve Katar'ı İngiltere'ye bırakmaya ve zengin Irak vilayetlerimizle uğraşmaya karar verdim." Hasan Pulur, "Hiç olmazsa, Abdülhamit İngiliz ve Almanların petrol aradıklarını anlamış, bunun haberi bile yok!" demekten kendini alamıyor... Ne olacak şimdi? Tarihimizde 'gerici' diye geçen Abdülhamid'i 'vizyon sahibi padişah' sayacak, 'gericilik ayaklanması' 31 Mart'ı bastıran Mahmut Şevket Paşa'yı 'vatan topraklarını yabancılara peşkeş çekmek' ile mi itham edeceğiz? Bize bunu da mı yapacaktınız? |