Türkiye, hem içerden, hem de dışardan çift yönlü büyük
bir seküler kuşatmayla karşı karşıyadır.
Emperyalizm ve sömürge savaşlarının dünyayı cehenneme çevirdiği bir zaman
diliminde, Türkiye'ye dayatılan seküler kuşatmanın hedefi, bu topraklar üzerinde
yaşama ve varolma iradesi göstermekte direnen bu milleti yok etmenin mümkün
olmadığı anlaşılınca, her türlü ırk, dil, din ve renk farklılığını zenginlik
olarak bünyesinde yaşatan yegane medeniyet tecrübesi üretebilmiş bu milletin
ruhunu yok etmek olarak belirlenmiştir.
Modern Batı uygarlığı, insanlık tarihinin en çatışmacı ve bu yüzden de en
kısa ömürlü uygarlığı olarak tarihteki yerini almak üzeredir. Modern Batı
uygarlığının omurgasını, insanı tanrısallaştıran ve sonra da yok eden sekülerlik
oluşturur. Seküler tasavvur, başkalarını ya kendisine benzemeye zorlar; ya da
kendisine benzemediği, itaat etmediği zamansa yok etmek için savaşır onunla.
Yeryüzünde seküler Batı uygarlığının küre ölçeğinde haksız ve hukuksuz bir
hâkimiyet kurduğu 3-4 asırlık bir zaman diliminde 26 medeniyetten 16'sını fiilen
yok etmesi, geri kalanını da fosilleştirmesi söylediklerimizi ispatlar.
Sömürgecilik ve emperyalizm çağlarını doğuran zaman dilimi içinde altın
çağını yaşayan Osmanlı medeniyetinin seküler Batı uygarlığının başvurduğu
sömürgeleştirme, emperyalizm, kendine benzetme ya da yok etme yollarına
başvurmaması, kapitalist / seküler tasavvura direnmesi, Osmanlı'nın “insanlığın
son adası” olarak görülmesini mümkün kılmıştır.
Osmanlı'nın sahip olduğu bu insanî, âdil ve herkese hayat ve varolma hakkı
tanıyan güven verici ruh, Osmanlı'nın en son çökertilen medeniyet olmasının da
nedenidir.
Osmanlı'nın durudurulması ile açık sömürgecilik döneminin sona ermesi aynı
zaman dilimine denk gelir. Oryantalizm, münhasıran Osmanlı medeniyetini ve
iddialarını içerden çökertmek için geliştirilmiştir. Batılılaşmacı geç dönem
Osmanlı aydını ile Türkiye'nin, ruhunu yitiren seküler entelijansıyasının her
şeye oryantalist, dolayısıyla Batıcı gözlüklerle bakması, hem oryantalizmin
Osmanlı'yı durdurmak için geliştirildiği tezimizi, hem de Türkiye'nin çift yönlü
bir seküler kuşatma altında olduğu tezimizi doğrulamaktadır.
Türkiye'yi bir toprak parçası olarak kurtardık ama seküler kuşatmaya bizzat
kendimiz öncülük ederek bu milletin tarih yapan ruhunu yok ettik.
Seküler kuşatmanın dış ayağını oluşturan Batılılar, Türkiye'nin seküler
yörüngenin dışına çıkmaması için yoğun çaba gösteriyorlar. Türkiye'nin AB
üyeliğinin desteklenmesi gerektiğini söylüyorlar. Batılılar, Türkiye'nin yeniden
İslâmî iddialara, ideallere ve idea'lara (fikirlere) dayalı bir medeniyet
yürüyüşüne soyunmaması için, Türkiye'yi kendi hâline bırakmamak gerektiğini
düşünüyorlar.
Seküler kuşatmanın iç ayağını oluşturan Türkiye'deki laik elitler ve
kesimlerse, aynı şeyleri söyleyerek Türkiye'nin bağımsızlığını korumak için
mücadele ettiklerini söylüyorlar! Ne yaman bir akıl tutulması ve ne ürkütücü bir
çelişki bu böyle!
Türkiye'yi tam bir demir kafese kilitleyen, ülkede devlet-millet gerginliği
üreten, ülkeyi yönetilemez hâle getiren bu akıl tutulmasının ve ürkütücü
çelişkinin aşılabilmesinin yolu, milletin önünü tıkayan bariyerlerin aşılması ve
millet iradesinin temsilcisi olan ve bir referandum yapıldığında da kesinkes
milletin onayını kahir ekseriyetle alacak olan Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı
olmasından geçiyor.
Eski ABD Başkanı Clinton'dan Wolfowitz'e, İngiltere Başbakanı Blair'den
Almanya Başbakanı Merkel'e kadar bütün Batılı liderlerin, başka bir medeniyet
arayışına soyunmaMası için, Türkiye'nin kendi hâline bırakılmaması gerektiğini
ve sekülerleşme sürecine son hızla devam etmesinin şart olduğunu söylemeleri, bu
ülkede millet iradesinin ülkeye vaziyet etmesini istemeMelerinden kaynaklanıyor.
Cumhurbaşkanı Sezer'in Harp Akademileri'nde yaptığı veda konuşmasında
“çoğunluğun diktatörlüğü”nden sözetmesi ise, bu ülkede millet iradesinin değil,
dışardan beslenen seküler bir azınlık iradesinin hâkim olduğunun bir kez daha
tespit ve teyit edilmesi anlamına geliyor.
Oysa, bu çift yönlü kuşatmayı yarmak zorundayız. Milletin, millet iradesinin
önü açılırsa, ülkenin önü de açılır ve Türkiye'yi tıkayan bu çift yönlü kuşatma
ancak böyle yarılabilir.
|