Kürt meselesi etnik bir mesele değildir. Hak, hukuk,
adalet meselesi değildir. Sadece özgürlük, bağımsızlık tutkusunu beslediği bir
mesele de değildir.
Türkiye'nin olması gereken devlet olamayışı ile, bölgenin; tarihin ve
coğrafyanın şartlarına ters biçimde dizayn edilmesiyle, bu dizaynın yüzyıldır
hâlâ tamamlanamamış olmasıyla, böyle giderse asla tamamlanamayacak oluşuyla
ilgilidir.
Bölgenin şartlarına, doğasına, gerçeklerine göre değil dünya sisteminin
arzularına, çıkarlarına, emperyal geleneklere göre devam eden yapay müdahaleyle
ilgilidir.
Türkiye, bu yapaylığı sorgulamadan, kendini sorgulamadan, tarihi ve geleceği
sorgulamadan, bölgenin şartlarını sorgulamadan, özellikle seksen yıllık
geçmişini sorgulamadan bunun üstesinden gelemez. Sorunu ertelemenin, daha da
karmaşık hale getirmenin ötesinde bir başarı sağlayamaz.
Aynı şekilde; PKK meselesi terör meselesi değildir. Askeri güvenlik sorunu
değildir. Terörle mücadele konseptiyle sınırlı bir vizyon PKK ile mücadeleyi
başarıya ulaştırmayacaktır.
Kandil'i yıksanız, Kuzey Irak'ı işgal etseniz, sınırları kalın duvarlarla
kapatsanız, dağlarda kuş uçurtmasanız sorun bitmeyecektir. Sadece bir süreliğine
ertelenecektir. Hepsi bu kadar!
Kürt meselesini dar etnik açıdan görmek, PKK'yı dar terör/güvenlik sorunu
olarak algılamak yıllardır Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmadı. Hep kaybettirdi.
Böyle giderse kaybettirmeye devam edecek.
Yıllar önce PKK Suriye'de idi. Oradan vuruyordu. Yıllar geçti şimdi Irak'ta.
Oradan vuruyor. Ama bir farklılık var: Sınırlardan geçip Türkiye'de saldırılar
yapmakla kalmıyor. Doğrudan bir başka ülkenin topraklarından Türkiye'ye
saldırıyor. Bu yeni bir aşama. Bunun ne anlama geldiğini biraz düşünmek
gerekiyor. Böyle bir saldırı, terör saldırısı değildir. O ülkede güç kimde ise
onun müdahalesidir.
Hep söyledim; Türkiye savaşa gitmiyor, savaş Türkiye'ye geliyor. Daha doğrusu
Türkiye'ye getiriliyor. ABD'nin verdiği silahlarla getiriliyor. İsrail'in
bölgeye yığdığı silahlarla getiriliyor. Bu ülkelerin eğittiği insanlar üzerinden
getiriliyor. Sınır ötesinden gelen saldırılar, bugün havan mermileriyle kendini
gösterir. Yarın bu saldırılar bazı ülkelerin bölgeye yığdığı füzelerle yapılmaya
başlanır. Bugün karakollar vurulur, yarın şehirler vurulmaya başlanır. Bugün
serseri bombalar patlatılır, yarın düzenli patlamalar yaşanır.
Bunu görmek bile, sorunun bir terör sorunu olmadığını, terörle mücadele ile
üstesinden gelinemeyeceğini görmeye yeter. O zaman bu kimin savaşı olduğu
anlaşılır. Kürtler üzerinden Türkiye'ye savaş açanlar kimlerdir?
Bölgesel şartları oluşturanlar kimlerdir? Silahları sağlayanlar kimlerdir?
Siyasi ve askeri stratejileri belirleyenler/yönetenler kimlerdir? Saldırı emrini
verenler kimlerdir? Belli değil mi? Ortada değil mi hepsi? Hepsi müttefikimiz
değil mi?
O zaman biz ne düşüneceğiz? Türkler ne düşünmeli? Kürtler ne düşünmeli? Hep
birlikte, hepimizin iyiliği için ne düşünmeliyiz? Biz bu torakların insanıyız,
bu ülkenin, bu geniş kültürün insanı. Bize düşünme fırsatı bırakılmaması
nedendir, bilen var mı? Kendi dilimizle birbirimizle konuşmamızı engelleyen
sadece bizler miyiz? Sadece körlüğümüz, önyargılarımız, birbirimize yaptığımız
haksızlıklar mı?
Düşünmeyeceksek, düşünemeyeceksek gelin birbirimizi öldürelim. Yüzyıllardır o
kadar öldürdük ki! Ne kazanmıştık? Ya da kim ne kazanmıştı? Bu topraklarda
birbirine düşman olanlar hep kaybetti. Birbirini yok edenler hep kaybetti. Kimse
zafer kazanmadı, kazanan da kaybetti. Yüzlerce yıllık tarihimizde bunun sayısız
örneği yok mu? Bir dönüp bakmaz mıyız?
Selahaddin'e bakmaz mıyız? Döneminde Şam, Halep, Kahire arasındaki sorunlara
bakmaz mıyız? Onun bunların üstesinden nasıl geldiğine ve dikkatlerinin ötelere
yönelttiğine ve böylece büyük Selahaddin olduğuna bakmaz mıyız?
Evet, can alıcı, yakıcı bir sorun var. İki toplum bitmez tükenmez bir
düşmanlığa doğru ilerliyor. Tezkere tartışıyoruz, sınırötesi operasyon
tartışıyoruz. Sınırların ötesinden gelen ateşi durdurmak için. Ancak şunu
özellikle düşünelim:
Bu Türklerle Kürtlerin savaşı değil. Biz öyle sansak da değil. Çünkü sorun
Türkiye, Kürtler ve PKK ile sınırlı değil. Tipik etnik anlaşmazlık,
milliyetçilik sorunu değil. Diplomasi masalarından kafamızı kaldırıp,
zihinlerimizi rehin alan doğru/yanlış şartlandırmalarından kurtulup, iç politik
kavga ve dar çevre ağının üstesinden gelip bir kez olsun dünyaya bakalım. Nasıl
bir dünya şekilleniyor, görmeye çalışalım. Birinci Dünya Savaşı bize ne öğretti,
şimdi nasıl bir senaryo var önümüzde, bir bakalım.
Bu bir Büyük Oyun. Irak'ta da, Lübnan'da da, Afrika'da da, Hazar'da da
oynanan. Bütün bu bölgeler o Büyük Oyun'un “küçük” cepheleri. Kuzey Irak ve
bugün içinde bulunduğumuz sancılı durum da, Büyük Oyun'dan Türkiye'ye düşen
parça. Bu da oyunun Türkiye cephesi. Emin olun bu oyunu Trükler ya da Kürtler
kurmadı. Yeryüzünü yeniden şekillendirenler kurdu. İslam, terör, ideoloji,
enerji, kaynaklar, etnik ayrışmalar, kavramlar savaşı, ittifaklar, dost/düşman
belirsizliği bu oyunun unsurları sadece.
Oyunun maliyeti bize şu olacak: Kesinlikle bir dönüm noktası olacaktır. İster
oyunu görsün isterse görmesin K. Irak Türkiye Cumhuriyeti'nde derin felsefi
dönüşümlere yol açacaktır. Çatışma da, uzlaşma da bu değişimin temeli olacak.
Kriz, Türkiye'nin siyasi haritasını ve geleceğini yönetecek.
|