"Madde 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile genel ve yerel idare ve bütün kurumlara mensup memur ve müstahdemler, Türk ulusunun giymiş olduğu"Sivilleşme yolunda son yıllarda önemli adımlar atan ve ‘muasır medeniyet seviyesi’ni hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunları arasında, yabancıları bile şaşkınlığa sevk eden ‘şapka kanunu’ hala yerini koruyor. Bundan tam 82 yıl önce Bakanlar Kurulu 2 Eylül 1925’te memurların şapka giymeleri yönünde bir karar alır. Ancak Meclis bu kararı anayasaya aykırı bularak kabul etmek istemez. Bunun üzerine 25 Kasım 1925 tarihinde TBMM’de “Şapka Giyilmesi” hakkında bir kanun kabul edilir. ‘Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun'un maddeleri şunlardır: Kanun no: 671(25. 11. 1925) Madde 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile genel ve yerel idare ve bütün kurumlara mensup memur ve müstahdemler, Türk ulusunun giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da genel başlığı şapka olup, buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükümet engeller. Madde 2. Bu kanun yayın tarihinden itibaren geçerlidir. Madde 3. Bu kanun Büyük Millet Meclisi ve Bakanlar kurulu tarafından icra edilir.
‘ŞAPKA’ İÇİN ONLARCA CANA KIYILDI önce kabul edilen Şapka Kanunu’nun uygulanması sırasında Türkiye, büyük bir toplumsal huzursuzlukla karşı karşıya kalır. Erzurum, Rize, Ankara, Giresun, Kahramanmaraş, Konya ve Muş’ta yaşayan binlerce insan, Şapka Kanunu’na tepki gösterirken, İstiklâl Mahkemesi’nin ünlü cellât-hâkimi ‘Üç Aliler’ rejim adına infazlarını yıldırım hızıyla sürdürür. Medeniliği şekilde gören zihniyetin bir ürünü olan bu kanun, mütedeyyin insanların hayatlarını baskı altında tutmak için hep bir malzeme oldu. Aralık 1925’in ilk haftasında ‘şapka yüzünden’ Erzurum’da toplam 3 bin kişilik bir grubun üzerine ateş açılması ve Maraş’ta Cami-i Kebir’e sığınanların kurşuna dizilmesi bütün bölgelerde infiale yol açmıştı. Rize Ulu Camii imamlarından Hafız Şaban Hoca, cemaatine, “Biz dinimize bağlılık isteriz. İnanmayanlar inanmasın, fakat inananlara zulüm yapılmasın. Tek isteğimiz, sarığımıza, sakalımıza, cübbemize dokunulmasın. Şapkayı giyenler giysin, ama giymeyenler hapse atılmasın” şeklinde hitap etti. Bunun üzerine Rize’de şapkaya yönelik protestolar başladı. Bu protestolara karşı hükümet, halkı sindirmek için Rize Limanı’na dönemin en büyük savaş gemisi Hamidiye zırhlısını demirlemek mecburiyetinde kaldı. Bölgeye gönderilen askeri birliklerle halk arasında üç gün boyunca çatışma yaşanmış, olaylar kanlı bir şekilde bastırılmıştı. Bunun sonucu 143 kişi yakalandı. Bölgeye gelen Kılıç Ali başkanlığındaki mahkeme, bir günlük yargılamalar sonucunda, Ulu Camii İmamı Hafız Şaban Hoca, mahalle muhtarı Yakup Çavuş, Islahiye İmamı Hacı Hasan Efendi, belediye bekçisi Kadir Ağa, Rize Asliye Mahkeme Başkâtibi Hafız Osman Efendi ve kardeşi Avukat Hulusi Bey, Merkez Camii İmamı Hafız Kamil, Peçelioğulları’ndan Mehmet ve Ahmet Arslan Çavuş Kardeşler, Kamburoğlu Hafız Mehmet ve Nakşi Şeyhi Numan Sabit Efendi’yi idama, 15 kişiyi 15 yıl, 22 kişiyi 10’ar yıl, 19 kişiyi 5’er yıl hapis cezasına çarptırıyordu. ŞAPKA UĞRUNA BİR ÂLİM İDAM EDİLDİ Son devrin din adamlarından olan İskilipli Atıf Efendi, 1924 yılında yazdığı Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı eseri, 25 Kasım 1925’te çıkan ‘Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun’a muhalif olduğu gerekçesiyle Giresun’da kurulan İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandı. Suç bulunamayınca serbest bırakıldı. 26 Ocak 1926’da Ankara İstiklâl Mahkemesi’ne suçlu olarak tekrar çıkarılan İskilipli Atıf Hoca hakkındaki soruşturma ve sorgulama 3 Şubat 1926’ya kadar devam etti. Mahkeme heyetinin verdiği karar, Atıf Hoca’nın idam edilmesi yönündeydi. Bu, hukuk tarihinde görülmemiş bir karardı. Zira suç isnadı kitap, kanun çıkmadan önce yayınlanmıştı. AB YETKİLİLERİ ŞAŞTI KALDI Haziran 2004’te Meclis'teki temasları esnasında Türkiye'de şapka giymeyi mecbur kılan bir kanun olduğunu öğrenen AB ve AKP temsilcileri, kısa süreli bir şaşkınlık yaşadı ve kanunun kaldırılması gerektiğini söyledi.
|