İSTANBUL'da üç bin cami var biliyoruz.
Belki de yeni yapılanlarla birlikte dört bin olmuştur. Günde beş kere ezan
okunuyor. Her gün onbeş yirmi bin ezan... Ne büyük bir hadise... Acaba ezanın
hakkını verebiliyor muyuz? Ezan İslâm'ın bayrağıdır, şiarıdır.
Şehrin bir yerindeyim.
Ezan okunmaya başladı. Hoparlörleri sonuna kadar açmışlar. Sesin yüksekliği
kulakları rahatsız ediyor. Hayır, kimse yanlış anlamasın, ezandan değil,
hoparlörlerden şikayetçiyim. Ben bir Müslüman olarak hiç ezandan rahatsız olur
muyum? Ezandan rahatsız olan dinden çıkar... Ezan başka, hoparlör
başkadır.
Çok güzel okunan bir
ezan, yüksek ve madenî sesli vahşi hoparlör yüzünden güzelliğini kayb
eder.
Bir tek minarede tam
sekiz hoparlör saydım. On hoparlörlü minare de varmış bu kentte...
"Hoparlör fetişizmi"
başlıklı bir kitap yazılması lazım...
Ciddiyetsiz biri "Ezanlar
çok güzel okunuyor..." dedi. Bu zavallı galiba hayatında hiç "Ezan"
işitmemiş...
Şu kocaman şehirde en az
100 camide ezan çok güzel, çok hislendirici, çok manevî zevk ve haz verici
şekilde okunmalıdır. Niçin okunmuyor?
Son kırk yıl içinde
camilere hoparlör koymak için Ümmet-i Muhammed belki on milyarlarca dolar
harcadı. Peki, iyi ezan okuyan müezzinler yetiştirmek için ne gibi çalışmalar,
hizmetler, masraflar yapıldı?.. Hiiiç!..
İstanbul'un büyük
camilerinden birinde öğle ezanı okunacak. Civardaki halk bekliyor.
Otomobilleriyle uzaktan gelenler de var. Ezan başladı... Herkes pür heyecan
dinliyor. Ezan devam ediyor, ezan göklerde yankılanıyor. Dinleyenlerin çoğunun
tüyleri diken diken. Birkaç kişi ağlıyor. Ezan okunuyor...
Bu şehirde hiç olmazsa
bir müezzin Bilal Habeşî gibi ezan okumalıdır. Evet biliyorum, hiç kimse onun
gibi ezan okuyamaz. Yine de onun okumasını taklid etmelidir.
Turistler, yabancılar,
İslâm'a bigâne olanlar bile huşu içinde haşyetle dinlemelidir.
Biz Müslümanlar ezan
dinlemek istiyoruz, hoparlör değil.
Hoparlörden okunan ezan
değil mi? Elbette ezan ama ruhsuz okunuyor.
Şunlara bakınız, aletleri
nasıl da sonuna kadar açmışlar ve ezana eza veriyorlar. Sadece ezana değil,
dinleyenlere de.
Sesi müsait olmayanın,
ehil ve layık olmayanın ezan okuması İslâm'a zarar verir.
Bu yetmiş iki milyonluk
ülkede elbette birkaç bin güçlü müezzin adayı vardır. Sesleri müsait,
kabiliyetli adaylar. İşte onlar bulunacak ve yetiştirilecek. Kaç senede yetişir?
Dört seneden az olmaz. Türkiye'de ezan tahsil ettikten sonra Mısır'a gidecek,
Arap şivesini öğrenecek. Sonra Avrupa'nın, dünyanın büyük konservatuarlarında
ikmal-i tahsil edecek.
Bir ezan okuyacak, pîr
okuyacak, yer yerinden oynayacak...
Diyanet bu dediklerimi
yapmakla mükelleftir.
Cemaatler veya özel
diyanetlerin de bu sahada vazifeleri vardır.
Hoparlör fetişizmine,
zeka özürlülüğe artık son verilmelidir.
Devlet-i Osmaniye'nin
Viyana önlerinden, Hint okyanusuna, Afrika içlerine, Polonya'daki Hotin kalesine
kadar hakim olduğu devirlerde hoparlör falan yoktu. Güzel ezanlar okunuyor ve
camiler vakit namazlarında lebaleb doluyordu.
Her ezan bir hadise
olmalıdır.
Müslümanlar hayatı günde
beş kez ezan, namaz ve cemaatle durdurmalıdır.
Ezanın hakkını
veremeyenler, güzel ezan okuyamayanlar öteki hizmet ve faaliyetleri başarı ile
yapamaz.
Önce ezan... Önce
namaz... Önce cemaat...
Ezanlar iyi okunmazsa
Müslümanlar camiye çekilemez.
Minaresinde sekiz
hoparlör bulunan camide on cemaat var. İmamın önünde mihrapta sabit bir
mikrofon, yakasında seyyar bir mikrofon... Okumuyor, bağırıyor avaz avaz... Bir
kere giderim o camiye, bir daha gitmem. Beni kaçırdıkları için vebal
hoparlör-perestlerindir.
Kabahat ezanda değil,
okuyanda... Kabahat bazen okuyanda değil, hoparlörde... Kabahat hoparlörü
kutsallaştıranlarda...
Kellim kellim lâ yenfa...
Yaz yaz faydası yok...
Güzel ezan dinlemek
istiyorum, o kadar... Okunmazsa, okutulmazsa
sorumlulardan davacıyım...
|