Akşam oturdum haberleri izleyeceğim. Kanal D’yi açtım, ‘ne var ne yok’ diye bakıyorum. Mehmet Ali Birand, yüzünü ekşiterek başladı elindeki haberi okumaya… - Sayın seyirciler İstanbul’un göbeğinde bir lisede namaz skandalı yaşan-dı. Bir gurup öğrenci okulun altında mescide çevirdikleri bir odada toplu namaz kılarken bakın nasıl görüntülendiler…. Arkasından namaza durmuş 5-10 liseli gencin görüntüsü geldi ekrana. ‘Yav bunun nesi haber ki ?’ demeden okulun bahçesindeki muhabirin gö-rüntüsü belirdi. - Sayın seyirciler; bu olay işte şu arkamızda gördüğünüz okulda yaşandı. Bir gurup liseli okulun altında toplu namaz kıldılar. Konuyla ilgili görüşmek istediği-miz okul müdürü olayı yalanladı, ancak sorularımıza da cevap vermedi. Muhabir arkadaş olayı öyle bir heyecanla anlatıyor ki; sanki terörist bir saldırı olmuş 50 – 100 kişi olay yerinde hayatını kaybetmiş. Kanal D yönetimi liselilerin namaz kılmasını öylesine garipsemiş ki, ha-ber devam ediyor ve sonunda okulun öğrencileriyle röportaj başlıyor: - Siz biliyor muydunuz okulunuzda mescit olduğunu ve toplu namaz kılın-dığını? Öğrenci cevap veriyor: - Biliyoruz abi, cami uzakta, arkadaşlar namaz kılmak için altta kullanıl-mayan bir oda var, orda namaz kılıyorlar. O liseli genç biliyor tabi bu haberin ekrana nasıl geleceğini, o yüzden devam ediyor: - Yanlış anlamayın abi, kimseye zorla namaz kıldırmıyorlar. Üzerimdeki şaşkınlık tam geçmeden, tekrar Mehmet Ali Birand geldi ek-rana: - Evet sayın seyirciler, Görüyorsunuz artık liselerin altında bile namaz kılı-nıyor. Bakalım bu skandala Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ne cevap vere-cek? Yoksa her zaman yaptığı gibi yine sessiz mi kalacak? Bekleyip göreceğiz… Vay canına!.. Halkının yüzde 98’inin Müslüman olduğu bir ülkede 5-10 liseli gencin namaz kılması Kanal D’de birinci haber oluyor. Haberi bırakın, ‘Skandal’ oluyor. Ertesi gün gazetelere göz atıyorum. Milliyet Gazetesi’nde at nalı gibi bir manşet: - İstanbul’da lisede namaz skandalı. Allah Allah!.. Hikaye yine aynı. Geliyorum bu güne. Hürriyet Gazetesi’nin yazarlarını okurken gözüm Tufan Türenç’in yazısı-na takılıyor: - Gecen gün iki hanım arkadaş gazeteye alı al moru mor geldiklerinde dehşete düşmüş bir haldeydiler. Feryat eder gibi "Korkunçtu, korkunç" dediler. İkea’ya uğradık. İçeride türbanlı ve kara çarşaflılar vardı. Kendimizi çok kötü his-settik. Mağazadaki türbanlılardan, mağarada ayı görmüş gibi korkmuşlar!.. Yav siz hangi ülkede yaşıyorsunuz? Burası Müslüman bir ülke. Müslüman bir ülkede dinini yaşamaya çalışan insanlardan niçin ürküyor-sunuz? Halkından ve ülkesinden bu kadar kopuk, milli ve manevi değerlere bu kadar uzak, hatta düşman olan bir medya var karşımızda. Bugüne kadar toplumu korku ve baskı altında yaşatan bu kafalar, şimdi ciyak ciyak bağırıyor: - Mahalle baskısına uğrarız. Allah’tan korkun! Yıllardır bu ülkenin Müslümanlarına etmediğiniz bırakmadınız. Baskının en alasını en şiddetlisini uyguladınız. Namaz kılanları terörist gibi gösterdiniz. Na-maza giden bir memuru işinden ettirdiniz. ’Allah’ diyeni sürgüne yollattınız. Nişan-taşı barlarında viski çekip Türklükle Müslümanlıkla alay ettiniz. Bir kuruşluk dini bilginiz olmadan İslam adına fetvalar verdiniz. Buna uymayanları irticacı ilan etti-niz. Baskı altına aldığınız iktidarlara zulüm yaşattınız. Hangi baskıdan bahsediyorsunuz? Baskının da dayatmanın da en alası yıllardır sizler tarafından yapıldı. Mahalleli baskısına uğrarlarmış!.. Tam bir yavuz hırsız hikayesi. Bu kafalardan zaten hayırlı bir iş beklemek sağlık olur. Ancak benim kafama takılan başka bir mesele var. Bu üç olayda Aydın Doğan’ın sahibi olduğu medyada yaşandı. Kanal D’de, Hürriyet Gazetesi de Milliyet Gazetesi de Aydın Doğan’ın malı. Her fırsatta, “Ben Anadolu çocuğum” diye övünen hatta Bayram Namazı kılmak için özel jeti ile taa Rodos’a giden Aydın Doğan, Kanal D’yi izlerken Milli-yet’i okurken Tufan Türenç’e bakarken ne düşündü acaba ? İnanın çok merak ediyorum. Sonuçta Aydın Doğan, Gümüşhane’nin Kelkit ilçesinden bir Anadolu in-sanı. Doğduğunda kulağına mutlaka ezan okunmuştur. Adet olduğu üzere. Eminim ilk Cuma namazına babasıyla birlikte gitmiştir. Kendi Televizyonundaki namaz kılan liseliler haberini izlerken babasıyla gittiği Cuma namazı gözünün önüne gelmiş midir?. Milliyet Gazetesi’ni okurken, “Yav bu Sedat Ergin ne yapıyor? Böyle ha-ber olur mu ?” demiş midir? Veya içinde bir sızı olup, “Aydın Doğan, ben ne yapıyorum? Kimlerle ça-lışıyorum? Bu adamlar yüzünden adım din düşmanı olacak? “ diye geçirmiş midir? Acaba. Geçirdi ise bize de bir mektup yollar artık. Biliyorsunuz Aydın Doğan kendisini eleştirenlere mektup yollayarak ce-vap verir. Bize de bir mektup yollarsa içinde sızı olup olmadığını anlatacağız. Eğer kendi medyasında yapılan bu haberlerden bir rahatsızlığı yoksa, zaten mesele de yok. |