Halime KÖKÇE'nin Prof. Dr. iSMAİL KARA İLE röportajı
Türkiye’de İslamcılık kendi kaynaklarından beslenemedi mi? Önce şu tespiti yapalım: 60’lı yıllardan sonra Türkiye’de gelişme gösteren İslamcılık hareketi kendi kaynaklarına hiçbir zaman dönmemiştir, bugün de dönme istikametinde hiçbir çabası yoktur. Bunun en önemli nedenlerinden biri, tarihte kalmış İslamcılık hareketinin başarısız olmuş olması. Fakat aktüel olarak en belirleyici olan İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasal dilin değişmesidir. 1924 öncesi İslamcılık hareketi, bütün İslam dünyasındaki İslamcılık hareketlerini belirleyen, tayin eden ve milli olan bir harekettir. 60 sonrası İslamcılık hareketi kaynak aramaya girmemiştir, Osmanlıca bile öğrenmemiştir. Bunun arkasında yetersizlik fikri var. Yenilgi hissi var en azından. İSLAMCILAR NEREYE SÜRÜKLENDİKLERİNİ BİLMİYORLAR Milli Görüş’ün genç nesille arasında farklılık olduğunu ve bu farklılığa göz yumduğunu söylediniz. Bunu açabilir misiniz? MSP hareketi yürüyüş yolunu kendisi çizmemiştir. 1969’da başlayan Milli Nizam hareketi 1979 yılında geldiği noktayı öngörmüş değildir, sürüklenmiştir. Erbakan, “Biz Türkiye de İslami hareketin silahlı hareket olmasının önüne geçtik” demiştir. Bu cümle Erbakan’a ait. Nokta dergisinde var. Hatta biz şeriatçılığın önüne geçtik ifadeleri var. Erbakan aslında bu hareketin nereye sürüklendiğini biliyordu. Şu andaki İslamcılar nereye sürüklendiklerini de bilmiyorlar. Fakat tekrar ediyorum benim burada söylediğim şey şu: Bunların kafalarındaki Türkiye ve Türkiye’nin içindeki dini resimle sürüklendiği resim arasında ciddi bir mesafe var. Bu mesafeye karşı hiçbir tedbir almamışlardır. Bunlar muhafazakâr, milliyetçi, milli kalkınmacı adamlardır. Erbakan’ın peşindeki şey ise yeşil rengi koyulaşmış bir Adalet partisidir. Bunda da şaşılacak bir şey yoktur. Zaten kurucuları Adalet Partisi’nin içinden geliyor. 12 EYLÜL İHTİLALİYLE İSLAMCILIĞIN İÇİ BOŞALTILDI Son dönemde İslamcı söylem daha çok sivil toplum terimleri üzerinden kendine yol açmaya çalıştı. Özgürlük ve insan hakları çerçevesinde bir dil kullanılıyor… Burada başka bir alana intikal etmemiz lazım. Türkiye’de askeri ihtilallerle İslamcı hareketlerin yükselişi arasında en azından kronolojik bir ilişki var. 60 ihtilali ile 12 Eylül ihtilali arasındaki İslamcılık hareketi dünyadaki İslamcılık hareketlerine paralel ve daha sert bir harekettir. 80 ihtilalinden sonra aslında Türkiye’deki İslamcılık hareketinin içi boşaltılmıştır. İslamizasyon, İkinci Dünya Savaşı sonrası şartlarının projesidir. 12 Eylül’den sonra Türkiye’de İslamcılık hareketi giderek bütün iddialarından vazgeçmiştir ve bu süreç bu artarak devam etmektedir. Onun için 12 Eylül hareketi başka bir sürecin başlangıcıdır. Siyaset üzerinden takip ederseniz İslamcılık hareketinin içinin boşalmasını da Milli Görüş hareketi yapmıştır. Siyasi partilere serbestlik geldiği andan itibaren Erbakan’ın görevlendirdi birkaç kişi televizyon ve televizyon, gazete ve gazete dolaşarak çok hukukluluk, insan hakları savunuculu yapmışlardır. 1994 aslında bunun ayyuka çıktığı dönemdir. Bu durum, söz konusu hareketin, hem Türkiye’deki hem de uluslararası platformdaki gidişin kokusunu ne kadar iyi aldığını gösterir. İSLAMCILIK ZAYIFLIYOR DİNİLEŞME GELİŞİYOR İslamizasyon devam ediyor yani? İslam dünyasında bütün modernleşme hareketleri dini bir hareket gibi yürümektedir. Dolayısıyla şimdiye kadar yaptığımız tasvirlerde kayıplar hanesini öne çıkarmış gözüküyoruz. Bunun yanında, Türkiye’de ve İslam dünyasında gerçekten bir dinileşme ve İslamileşme hareketi var. Türkiye’de siyasi ve ideolojik boyutuyla ise İslamcılık zayıflıyor. Hatta bunu İslamcılar yürütüyorlar. İslamcılığın içinin boşalmasını bizzat İslamcılar yürütüyorlar. Fakat bu Türkiye’de ve İslam dünyasında dindarlığın azaldığı manasına gelmez. Türkiye’de modernleşme süreçleri hızlanıyor ve bu ciddi bir tahribat yapıyor, bunun yanında dinileşme, dindarlaşma yükseliyor. Bu aslında Türkiye’nin paradoksu bu. İmkânı da bu. Bu paradoksun içinden çıkmak lazım. İSLAM DEVLETİ TALEBİNDEN VAZGEÇİLMİŞTİR İslamcılık hangi taleplerinden vazgeçti? İslam devleti talebinden vazgeçilmiştir. İslam toplumu talebinden de vazgeçilmiştir. Hatta İslami bir hayat yaşama iddiasından da vazgeçilmiştir. Bunlar sıfırlanmış değildir. Sıfırlanmadan bahsetmiyorum. Burada söz konusu olan şey gücünü kaybetmiş olmasıdır.
İslam toplumları var ama o sosyolojik bir hadise. İslam toplumu arayışı yok. İslam toplumuna ulaşma iddiası ortadan kalktı. Bir İslami hayat yaşama iddiası ortadan kalktı. Bununla ilgili tortular, cümleler, kelimeler tabiî ki var. Daha derinde işleyen bir husus var Türkiye’de. Bu toplumun kültürel tabiatı icabı Ankara’da olup biten şeyler çok belirleyicidir. Bu aslında İslam kültürüyle de alakalı bir şey. Yani “balık baştan kokar”, “insan düştüğü yerden kalkar”.Bu atasözleri tesadüfî oluşmuş şeyler değil. Onun için burada sadece İslamcılığı konuşmak yetersiz hale gelir. 60’lı 80’li yıllar Türkiye’de sadece İslamcılığın değil Sosyalist ve milliyetçi hareketlerin de kuvvetli olduğu dönemlerdir. 80 sonrası ise değişen sadece İslamcılık değil. İslamcılıkta yaşanan değişme İslamı nasıl etkiledi? Siyasi ve ideolojik hareket olarak İslamcılık şu anda kayda değer bir mahiyet arz etmiyor. Fakat bu Türkiye’deki İslam meselesinin kayda değer bir mahiyet arz etmediği anlamına gelmez. Türkiye’de İslam meselesini İslamcılığa indirgemek ki herkesin yaptığı büyük bir hatadır, Türkiye’yi anlamamak manasına gelir. Türkiye’de İslam enteresan bir şekilde dönüşerek bir varlık olarak ortaya çıkıyor aynı zamanda, bunu görmek lazım. AKP, ERBAKAN’IN SAHİCİ ÇOCUĞUDUR Milli görüşten bahsettik AKP’den de bahsedelim. AKP neyin devamı? AKP İslamcılıktan vazgeçtiğini ilan ederek varlık alanına çıkabilmiş bir harekettir. 28 Şubat’ta ne oldu peki? 28 Şubat’ı hiçbir zaman büyük bir dönüşümün tarihi olarak görmedim. İslamcılık açısından 28 Şubat kapatılan parti AKP’lileşmişti. Başındaki yaşlıları bir tarafa koyun 28 Şubat süreci AKP’ye geçişi kolaylaştırdı. AKP, Erbakan’ın sahici çocuğudur. 12 Eylül’den sonra Milli Görüş hareketinin gittiği istikamet normal olarak AKP’ye vardı. Şu anda AKP’nin üst kademesi Erbakan’ın en yakın genç adamlarıdır. Fakat hiçbir zaman bunlar Erbakan’ın güvendiği insanlar olmamıştır. Yeni bir siyasi hareketin Türkiye koşullarında canlanması mümkün mü? Kesin olarak mümkün. Çok mümkün. Tarihte bir kez olmuş olan şey her an yeniden olabilir. Türkiye’de de mümkün fakat Türkiye cepheyi terk eden insanların ülkesi oldu. 11 Eylül sonrası dünyada “İslam ve terör” yan yana kullanılmaya başlandı… 11 Eylül’den sonra “biz ve onlar” dediler değil mi? Buna siyasi olarak verilecek “biz ve siz” olmalıydı. 11 Eylül’ün bağırdığı şeye kulak asacaktır. “İslam ve Terör” başlığını taşıyan 3–4 kitap çıktı onlarca makale çıktı. İslam ve Terör demek İslamiyet terörist bir dindir demektir. İçinde ne savunursanız savunun bu iki kelimeyi bu şekilde yan yana kullandığınız zaman İslam’la terör arasında bir ilişki kuruyorsunuz. Bu 11 Eylül sonrasında anti-Amerikancılığın yükseldiği de bir yanılsama mı? Kontrol altında bir karşıtlık mı yoksa kontrol dışı bir karşıtlık mı? Eğer kontrol dışı ise buna hesaba katabiliriz kontrollü bir karşıtlığı hesaba katmamız gerekmez. Türkiye’de, İslam dünyasında film o kadar çabuk oynuyor ki sahnede kim var, hangi filmi seyrediyoruz diyecek mecali vakti yok. Ama burada yine de bazı ayrımlar yapabiliriz diyorum ben. Türkiye’de siyasi davranış, entelektüel davranış, sanatsal davranış… bunların hepsi sıfır düzeyinde devam ediyor. Farklı renkleri olması lazım. Bir üniversite hocası bir politikacı gibi konuşuyorsa ne yapayım ben onu. |