1966 baskılı Safahat isimli kitabında diyor
ki:
Ortalık şöyle fena
böyle müzebzep işler Ah o Yıldız’daki baykuş ölüvermezse eğer (s.
402) ...
Çoktan beridir vardı benim bir derdim Gideyim zalimi ikaz
edeyim isterdim Kafes ardında hanımlar gibi Saikliydi Hamid Âl-i Osmandan
bu korkaklık edilmezdi ümid (s. 415)
Kız kadın hepsi haremlerde bütün gün
mahpus Şu telakkiye bakın en kötü vahşet namus (s. 422)
“Mısır’ın en muhteşem üstadı Muhammed
Abduh”
Çıkarıp gönderelim hasılı şeyhim yer yer Oradan âlem-i İslama
Cemaleddinler” (s. 422)
”Düşürdün milletin en kahraman evladını
ye’se Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun ruh-i İblis’e”
Gölgesinden korkan bir ödlek,
Korkuttu bizi otuzüç yıl şeriat
diyerek.
ALLAHA İSYANI
Ey bunca zamandır
bize te’dip eden Allah
Ey alemi İslamı
ezen, inleten Allah,
Bizler ki senin
va’di ilahine inandık
Bizler ki binüç bu
kadar yıl seni andık
Bizler ki beşer bir
sürü ma’buda taparken
Yıktık o zaman
şirki, devirdik ebediyyen
Bizler ki birer
hamlede evhamı bitirdik
Mabedlere ma’budu
hakikiye getirdik
Bizler ki senin
ismini dünyaya tanıttık
Gördükse mükafatını,
Ya Rab, yeter artık
Çektirmediğin hangi
alem, hangi ezadır
Her anı hayatın bize
bir ruz-u cezadır.
****
Yâ Râb, bu uğursuz
gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi
bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... Sen
bize yangın veriyorsun!
diyoruz... Boğmaya
kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir
ezelî nefha, yakında,
Yâ Rab, o cehennemle
bu tûfan arasında,
Toprak kesilip, kum
kesilip Âlem-i İslâm;
Hep fışkıracak
yerlerin altındaki esnâm!
Bîzâr edecek,
korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i,
En sonra, salîb
ormanı görmek Harameyn'i!...
Bin üç yüz otuz beş
senedir, arz-ı Hicaz'ın
Âteşli muhitindeki
sûzişli niyâzın
Emvâci hurûş-âver
olurken melekûta?
Sönsün de, İlâhi, şu
yanan meş'al-i vahdet,
Teslis ile çöksün mü
bütün âleme zulmet?
Üç yüz bu kadar
milyonu canlandıran îman
Olsun mu beş on
sersemin ilhâdına kurban?
Enfâs-ı habisiyle
beş on rûh-u leimin,
Solsun mu o parlak
yüzü Kur'an-ı Hakim'in?
İslâm ayak altında
sürünsün mü nihâyet?
Yâ Rab, bu ne
hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?
Mazlûmu nedir
ezmede, ezdirmede mânâ?
Zâlimleri adlin,
hani öldürmedi hâlâ!
Câni geziyor
dipdiri... Can vermede mâsûm!
Suç başkasınındır da
niçin başkası muhkûm?
Lâ yüs'ele binlerce
sual olmasa du kurbân;
İnsan bu muammalara
dehşetle nigeh-bân!
Eyvâh! Beş on
kâfirin îmanına kandık;
Bir uykuya daldık
ki: cehennemde uyandık!
Mâdâm ki, ey adl-i
İlâhi yakacaktın...
Yaksaydın a
mel'unları... Tuttun bizi yaktın!
Küfrün o sefil
elleri âyâtını sildi:
Binlerce cevâmi'
yıkılıp hâke serildi!
Kalmışsa eğer bir
iki mâbed, o da mürted:
Göğsündeki haç,
küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
Dul kaldı kadınlar,
babasız kaldı çocuklar,
Bir giryede bin
ailenin mâtemi çağlar!
En kanlı senâatle
kovulmuş vatanından,
Milyonla hayâtın
yüreğinden gidiyor kan!
İslâm'ı elinden
tutacak, kaldıracak yok...
Nâ-hak yere feryâd
ediyor: âcize hak yok!
Yetmez mi musâb
olduğumuz bunca devâhi?
Ağzım kurusun... Yok
musun ey adl-i İlâhî!
Dipnot: Âkif,
bu çirkin hakaretleri için tövbe etmemiştir. Hâlbuki Riza Tevfik Bölükbaşı,
Süleyman Nazif gibiler tövbe etmişler ve tövbelerini de dile getirmişlerdi.
Mesela Rİza Tevfik Sultan Abdülhamid han için diyor ki:
Tarihler adını
andığı zaman, Sana hak verecek hey Koca Sultan, Bizdik utanmadan iftira
atan Asrın en siyasi padişahına.
Süleyman Nazif de diyor
ki: Padişahım gelmemişken yâda biz İşte geldik senden istimdâda
biz Öldürürler başlasak feryâda biz Hasret olduk eski istibdâda
biz
|