Burada, Ertuğrul Özkök ismiyle, meseleyi şahsîleştirmek yanlış olur. Ertuğrul Özkök, bir sembol, basında bir karakter, zihniyet, duruş figürüdür. Geniş açıdan bakalım. Asker ve medya, yöneticileri itibarıyla, bize bu milletin çilesini anlatıyor. 150 yıldır ters esen bir rüzgâr, yönetici koltuklarındaki evlatlarımızı bizim karşımıza dikti. Onlar, bizi biz yapan değerleri önce küçümsediler, sonra horladılar ve aşağıladılar. Öylesine savruldular ki, din ve dinle ilgili her değere karşı çıktılar. Bunu yaparken, Batı'yı kutsadılar. Batılı değerleri, tartışmasız kabul ve taklit ettiler. Bu, ideolojik saplantıdan da öte bir şeydi. Bir zihniyet inşa ettiler. Tabular diktiler. Ve milletin karşısına dikildiler. Kurdukları sistemle millet iradesi, ipotek altına alınacaktı. Gücü elinde bulunduran askerdi. "Demokrasi" denilecek, ama bir askerî vesayet rejimi kurulacaktı. Basın, sonra radyo ve televizyonların yaygınlaşmasıyla medya, en büyük silahtı. Hakikati, ancak medya perdeleyebilirdi. Kamuoyunu o yanıltabilir, yönlendirebilir, etkileyebilirdi. Onun için bütün askerî darbelerde, derin devlet operasyonlarında basın kullanıldı. Bu oyunda en büyük rol Hürriyet Gazetesi'nindi. Yani bu ülkede "derin devlet" varsa, onun "derin gazete"si de Hürriyet'tir. Arşivlerden binlerce örnek bulabilirim. Yüzlerce değil bakınız binlerce... Meclis'te AK Parti ve MHP'nin başörtüsüyle ilgili kararı için, bu Hürriyet, "411 el kaosa kalktı" diye manşet attı. Ahmet Kaya bir salonda linç edilirken, bu Hürriyet'in ertesi günkü manşeti "Vay Şerefsiz" olmuştu... Bu gazetenin yazarları sırf AK Parti'ye oy verdikleri için milyonlarca seçmene "bidon kafalı", " göbeğini kaşıyan adam" diye hakaret edebildiler. Bu gazetenin başyazarı, 28 Şubat sürecinde, kırk yıllık arkadaşlarını, yalanlarla hazırlanmış bir andıcı gerekçe göstererek, "içimizdeki hainleri tanıyalım" diye hedef göstermişti. Ama en önemlisi bunların hepsine göz yuman, genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'tü... Özkök'ün ayrılışının, basın tarihinde, bir dönemin sonunu anlatması bakımından anlamı var. Veda eden Özkök değildir. Rejimin basını sahneden iniyor. Çünkü inmek zorundaydı. Neden mi? Bir, Türkiye'nin gerçeklerini okuyamadılar. Yükselen değerleri, milletimizin ayağa kalkışını tehdit olarak algıladılar. Kendilerine karşı bir hareket sandılar. Mevzi kaybettiklerini, Türkiye'nin ellerinden gittiğini düşündüler. Hâlbuki nehir yatağını buluyor, taşlar yerine oturuyordu. Makul davranabilir, anlamaya çalışabilir, toplumsal bir mutabakat için sağduyulu davranabilirlerdi. Türkiye demokratikleşecekse önce medya demokratikleşmeliydi. Bunu hazmedemediler... İki, kendilerini yıkılmaz sandılar. Dokunulmaz sandılar. Bu yüzden çok açık verdiler, pervasız davrandılar. Aşırı güven onları tedbirsiz bıraktı. Yükselen dalgaya hazırlıksız yakalandılar. Üç, toplumdaki değişmeye paralel yeni bir iktidar, alternatif bir medya doğdu. Bunun gelip geçici olduğunu düşündüler. Bazı başbakanlar, bakanlar ile kurdukları ilişkilerin bu dönemde de devam edeceğini sandılar. Korkutmak, ürkütmek için yaptıkları hamlelerin boşa çıktığını görünce hırçınlaştılar. Dört, halktaki demokrasi talebini okuyamadılar. Türkiye artık eski Türkiye değildi, kabul etmek istemediler. Şuurlanan toplumun ve alternatif medyanın, Ergenekon davasını sulandırma, saptırma gayretlerini boşa çıkaracağını hesaplayamadılar. Ters köşeye yattılar. Güven erozyonu onları yiyip bitirmeye başladı. Aydın Doğan ve ailesi, eğer ne demek istediğimizi anlıyorsa, Hürriyet, Enis Berberoğlu yönetiminde demokratikleşme adına büyük bir hizmet verebilir. Değilse, bu değişiklik, durumu kurtarma adına yapılmışsa herkes görecektir ki, boşa bir hamledir. (Hüseyin Gülerce) |