Kültürde yoksanız, yoksunuz Türkiye, sessiz ve derinden büyük bir kültürel yokoluşun, çölleşmenin, hatta intiharın eşiğine doğru sürükleniyor... Her şeyi, güç ve çıkar ilişkilerinin arenası demek olan siyasete indirgediğimiz, endekslediğimiz için, yaşadığımız kültürel yokoluşu, çölleşmeyi, intiharı göremiyoruz... Hiç abartı filan yapmıyorum: Türkiye'nin kültürel genleri, kodları, anlam ve değerler haritası fenâ hâlde çözülüyor, tanınamayacak kadar tahrif ve tahrip ediliyor; ama hiçbir şey olmuyormuş gibi hareket ediyoruz... Ve kültürel alanı, kendilerinden başka kimseye geçit vermeyen, yalnızca köşe dönme iştihasıyla ve bu ülkenin kültürel kodlarını tahrip etme kaygısıyla hareket eden kültür magandalarına terk ediyoruz... Eğer kültürel alanı boşlamamış olsaydık, bizim derinlikli ve incelikli kültürel kodlarımızı bize yeniden hatırlatan, hem dünyaya neler verebileceğimizi, hem de nasıl bir film dili geliştirebileceğimizi gösteren, dünyanın ayakta alkışladığı, Semih Kaplanoğlu'nun "Bal" filminin galasını yapacak para bulamaması gibi bizim için gerçekten yüzkarası bir duruma seyirci kalmazdık. Eğer kültürel alanı terk etmemiş olsaydık, düşünce tarihinden, sanat tarihinden, estetikten zırnık kadar nasibi olmayan, fikir çilesinin ne demek olduğunu bilmeyen, sanatta büyük atılımlar yapma, çığır açma utkusunun ne tür köklü, derinlikli bir tutkunun ürünü olduğunu idrak edemeyecek kadar köşeyi dönmek gibi, üzerinde nefes alıp verdiği ülkenin kültürünü, değerlerini tarumar etmeyi bir marifet sanmak gibi ilkel dürtülerle hareket etmekten başka bir kaygısı, tasası olmayan kültür magandalarına kültür gibi bir ülkenin hayat-memat meselesi olan hayatî bir alanı terk etme aymazlığı göstermezdik... Ve kültürümüzü dünyanın imrenebileceği, saygı duyabileceği, ayakta alkışlayabileceği, dolayısıyla taklitlerini üretmek için sıraya girebileceği, dünyaya Sinan ayarında, Yunus çapında, Mevlânâ enginliğinde, İbn Arabî derinliğinde, Merâğî, Itrî, Levnî, Fuzûlî, Bâkî, Şeyh Galip kıratında büyük isimler armağan edebileceğimiz çaplı, fikir çilesi çeken, sanatla insanın ve dünyanın önüne yepyeni ufuklar, fütûhâtlar / açılımlar sunabilen çaplı, öncü ve çığır açıcı düşünürler, sanatçılar, dehâlar yetiştirme kaygısı ile hareket eder ve bunun için tez elden büyük bir kültürel seferberlik başlatırdık... Çağımız, daha önce görülmediği kadar kültürün belirleyici olduğu bir çağdır. Kültür; medyadan siyasete, gündelik hayattan sanatın bütün türlerine kadar hayatın yönünü, akışını, ruhunu, rengini belirleyen tek alan katına yükselmiştir insanlık tarihinde ilk defa. Bugün dünya üzerinde hâkim olan ülkeler, bu hâkimiyetlerini öncelikle sinemada, televizyonda, müzikte, kültürün diğer alanlarında ürettikleri ürünlere, bunun için yaptıkları büyük yatırımlara, attıkları adımlara ve atılımlara borçlular. Sözgelişi, son on yıldan bu yana, Amerikan ekonomisinin birinci sırasını, kültür endüstrisi işgal ediyor... Dünyada savaşlar, sanıldığı gibi, artık silahlarla filan kazanılmıyor... Öncelikli olarak "kültürel silahlar"la yapılıyor ve kazanılıyor... Dünyaya çeki düzen vermek isteyen ülkeler, önce kitlelerin zihinlerini medya, müzik, spor ve sanat endüstrileri aracılığıyla kültürel olarak işgal ediyorlar; kodluyorlar; formatlıyorlar; uysallaştırıyorlar; ondan sonra siyasete, ekonomiye ve silaha sarıldıklarında sonuç alabilmeleri kolaylaşıyor... Sözgelişi, Amerika, dünya üzerindeki hâkimiyetini, aslâ gelişmiş, smart-teknolojisinin ürünü silahlara sahip olmasına borçlu değil... High-tech smart teknolojiler de son kertede kültürde, bilişim kültüründe atılan adımların ürünü zaten... Bugün Amerika, dünya üzerindeki hâkimiyetini, öncelikli olarak bütün dünyadaki kitlelerin "aç kurt gibi" tüketmek için saldırdıkları, zihinleri, zevkleri, beğenileri önceden ona göre kodlanan, formatlanan, uyumlulaştırılan ve ayartılan Hollywood endüstrisinin film, dizi ve müzik ürünlerine borçlu... Dünya insanlarını kütleler hâlinde mankurtlaştıran, ayartıcı, baştançıkarıcı, popüler ve vulger Amerikan kültürünün açkurtlaştırıcı, bağımlılaştırıcı, köleleştirici, konformistleştirici kültür ürünlerine... Siyaseten iktidar olmak ama kültürel olarak hiçbir varlık gösterememek nasıl bir çelişkidir, anlayabilmek zor gerçekten. Üstelik de bu ülkenin köklü, derinlikli medeniyet birikiminin temsilcisi olan ve sadece bu ülkeye değil, dünyaya ihtiyaç duyduğu temel değerleri, anlam haritalarını sunması gereken insanların, bu ülkenin kültür hayatını bütünüyle ıskalamaları, boş bırakmaları, kültürel alanı kültür magandalarına terk etmeleri hiçbir şekilde anlaşılabilecek bir şey değildir. Unutmayalım: Kültürde varlık gösteremeyen hiçbir toplumun bu dünyada varlık gösterebilmesi, dahası varlığını sürdürebilmesi bile artık imkânsızlaşmıştır. (Yusuf Kaplan, Y.Şafak, 12/4/2010) |