İSLÂM nizamında Yahudilere ve Hıristiyanlara, güven içinde yaşama hakkı
tanınmıştır, yâni onlara tolerans gösterilmiştir. Ancak günümüzde bir
"Dinlerarası Diyalog ve Tolerans" felsefesi veya ideolojisi çıkmıştır ki,
böyle bir şeyin İslâm'da yeri yoktur. Niçin? Anlaşılması için bu konudaki fikir
ve görüşlerimi çok kısa, çok açık bir şekilde ve madde madde yazıyorum:
(1) Dinlerarası Diyalog ve Tolerans felsefesi ve akımı, Müslümanlara bir
tuzak olarak gayr-i müslimler tarafından çıkartılmıştır.
(2) Bu felsefe ve akım, "İslâm'ın Allah katında tek hak ve geçerli din
olduğu" inancını yontmaya, törpülemeye, İslâm'ın hak din oluşu tekelini kırmaya
yöneliktir. Böyle bir şey ise Kur'ân'a, Sünnet'e, on dört asırlık icmâ-i ümmete
aykırıdır.
(3) Birtakım Diyalogçular ve Hoşgörücüler "Üç din arasında (yani İslâm,
Hıristiyanlık ve Musevîlik) amentüde fark yoktur" diyerek yalan söylüyorlar.
Çünkü: A. Müslümanlar bütün Peygamberlere, kitablara iman ediyor; Musevîler ve
Nasranîler ise Hazret-i Muhammed'in peygamberliğini yalanlıyor; Kur'ân'ın hak
kitap olduğunu kabul etmiyor. B. İslâm Tevhid dinidir. Hıristiyanlar ise,
Hazret-i İsa'yı Tanrı, Allah'ın oğlu olarak kabul ediyor. Musevîler Hazret-i Zübeyr'e
Allah'ın oğludur diyor. Tevhid ve Teslis kesinlikle birbiriyle bağdaşmayan ve
uyuşmayan iki zıt inançtır. Tevhid ile Teslis'i bir görmek büyük
sapıklıktır.
(4) Diyalogçular üç din için "Bunlar İbrahimî dinlerdir, esasta birdirler..."
diyor. Bu iddia da çok tartışılabilir. Çünkü Hazret-i İbrahim Tevhid inancına
bağlı olanların, Muvahhidlerin atasıdır. Allah'tan başka tanrı ve rab edinenler
o yüce peygamberden kopmuş olurlar.
(5) Diyalogçu ve Hoşgörücü bir Hoca, Yahudi ve Hıristiyanlara şefkat ve
merhametle yaklaşmak için, Kelime-i Şehadet'in birinci cümlesi ile yetinmekten
bahs ediyor. Şu husus çok iyi bilinmelidir ki, Kelime-i Şehadet bir bütündür.
Birinci cümle ile ikinci cümle birbirinden ayrılamaz. "Muhammed
Resulullah..."
kısmına iman edilmezse din de olmaz, hidayet de olmaz, ebedî mutluluk da olmaz,
Cennet'e girmek de olmaz.
(6) Müslümanlar, tarih boyunca Hıristiyanlara karşı gerekenden çok fazla
tolerans göstermişlerdir. Muvahhidlerin vazifesi diyalog ve tolerans değil,
"Tebliğ ve Dâvettir". Biz onları Allah'ın birliği, eşsiz ve ortaksız
oluşu; Hazret-i Muhammed'in Son Peygamber oluşu inancına davet etmeliyiz.
Nitekim Hıristiyan dünyasında İslâm hızla yayılmaktadır. Diyalog ve Hoşgörü bu
yayılmayı durdurmak, frenlemek için planlanmıştır. Müslümanların böyle bir
tuzağa düşmemeleri gerekir.
(7) Toleransçı ve Diyalogçu'lar, felsefelerini ve ideolojilerini doğru ve
meşru göstermek için âhir zamanda Müslümanların, Allahsız Bolşeviklere karşı
Hıristiyan ruhanileri ile ittifak edeceklerine dair görüşü niyet ve gayesini
aşacak şekilde kullanmaktadır. Diyalogçular
yanılmaktadırlar. Çünkü, şu anda Marksist felsefe
ve ideoloji çökmüştür.Batılılar en büyük düşman olarak İslâm'ı ve Müslümanları
görmektedir. Agresif, militan ve fanatik Amerikalılar, Müslümanlara çok ağır
zulümler yapmaktadır. Bu şartlar altında Müslümanların Hıristiyanlarla
işbirliği, diyalog yapması bir intihar olmaz mı?
(8) İslâm tarihinin hiçbir devrinde, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında
bugünkü anlamda bir diyalog olmamıştır. Çünkü, (tekrar ediyorum) bugünkü anlamda
diyalog ve hoşgörü Kur'ân'a, Sünnete, icmâ-i ümmete, İslâm dininin ve Şeriatinin
ana hüküm ve ilkelerine kesinlikle aykırıdır.
(9) Diyalogçular Müslümanları yanıltmaktan, yanlış yollara sokmaktan
vazgeçmelidir. Bunun vebalini, faturasını ödeyemezler.
(10) Bazı diyalogçu hocalar, sanki Cennet'in kapıcıları kendisiymiş gibi,
kafirleri de Cennet'e sokmaktadır. Onlara iki sorumuz vardır: A. Onlar,
Müslümanları Cennet'e sokuyor mu? B. Bakara sûresinin 62'nci ayetini gerçek
İslâm müfessirleri (Kur'ân yorumlayıcıları) nasıl açıklamışlar, nasıl
yorumlamışlardır? Onlar bizMüslümanları Cennet'e sokmuyor, onlar bizim
Peygamberimizin
Allah tarafından gönderilmiş hak peygamber olduğunu kabul etmiyor,
onlarKur'ân'ın Allah'ın kitabı olduğuna inanmıyor, onlar İslâm'ın ilahî din
olduğunu kabul etmiyor ve bizim Diyalogçular Cennet'in kapılarını açmışlar, ne
kadar böyle inkarcı varsa içeriye dolduruyorlar.
Fesubhanallah! Diyalogçu beyler ve hocalar, lütfen biraz ciddî olur
musunuz?
(11) Diyalogçular ve Hoşgörücüler, nedense kendi din kardeşlerine karşı hiç
de hoşgörülü değiller. Akaid ve fıkıh bakımından Ehl-i Sünnet dairesi içinde
olan bir hoca veya Müslüman yazar onları tenkit edip uyardığı vakit son derece
rahatsız oluyorlar ve aşırı tepki gösteriyorlar. Tirajı yüksek birMüslüman
gazetesinde geçen yıl Diyalog ve Hoşgörüyü tenkit eden Müslümanlar hakkında,
"Diyalog ve Hoşgörüye karşı çıkanlar Haricîdir, Karmatîdir, Anarşisttir!"
başlıklı bir yazı yayınlandı. Yahudilere ve Nasranîlere karşı yumuşak ve
şefkatli, kendilerini tenkit eden ve uyaran Müslümanlara karşı şiddetli ve
yavuz. Kur'ân böyle mi öğretiyor?
(12) Diyalogçular ve Hoşgörücüler kendi
hocalarının yanılmaz, mâsum olduğunu mu sanıyorlar? İslâm dininde böyle birşey
yoktur. Peygamberler dışındaki insanlar da yanılabilir. Diyalogçu ve hoşgörücü
cemaate mensup olanların hocalarının yanılmazlığı inancı biz Müslümanları
bağlamaz. Ehl-i
SünnetMüslümanları "Bizim hocamız ne derse doğrudur, ne yaparsa isabetlidir"
gibi bir inanç maddesini kabul edemezler.Böyle düşünenler tevbe etmelidir.
(13) Diyalogçu ve Hoşgörücü felsefe ve ideoloji, yurdumuzdaki agresif
misyonerlere karşı bir tepki göstermiyor, onlara karşı Hak Din İslâm'ı müdafaa
etmiyor.Böyle bir savunmanın, agresif Evangelistleri üzeceğinden mi
korkuyorlar?
(14) Kur'ân, biz Müslümanları uyarıyor ve "Sizden olmayanları dost ve velî
olarak kabul etmeyiniz" diyor. Diyalogçular ise gayr-i müslimlerle sıkı fıkı,
can ciğer dost oluyorlar; kendilerini uyaran ve tenkit eden din kardeşlerini de
en ağır şekilde tahkir ediyorlar.
*
Türkiye'de kaç ehliyetli ve icazetli din âlimi kaldıysa, bunlar "Diyalog ve
Hoşgörü" konusunda bir fetva vermelidir. Bu fetva gerekçeleriyle birlikte küçük
bir broşür halinde en az bir milyon adet basılarak halkımıza dağıtılmalıdır.
Bizim dinimizi, Kitabımızı, Peygamberimizi, Şeriatimizi kabul etmeyenlerle
diyalog miyalog yapılamaz. Biz Müslümanların asıl vazifesi, en uygun ve en güzel
şekilde insanlığı Hak Din olan İslâm'a çağırmaktır.
İslâm yeni bir din değildir. Usûl hükümleri bakımından Hazret-i Âdem
Safiyullah zamanından beri vardır. Değişen sadece füruata, uygulamaya ait bazı
hükümlerdir. Şu anda dünyadaki tek İbrahimî Din İslâm'dır.
Hıristiyanlar, biz Müslümanları kendi Teslis dinlerine çağırmak için gece
gündüz harıl harıl misyonerlik faaliyeti yaparken bazı Müslümanların Diyalog
tuzaklarında, çukurlarında debelenmesi yakışık almaz.
Bu diyalog işlerinde büyük paralar dönüyor mu? Bazı Yahudi ve Nasranî
şahıslar ve kurumlar birtakım Müslümanlara para yardımı yapıyor mu? Bu husus da
araştırılmalıdır. |