Ortadoğu-Güney Asya hattında işgallerle, Karadeniz-Kafkaslar-Orta Asya hattında ise "demokrasi devrimleri" söylemi adı altında uygulanan kontrol stratejileri, Türkiye'nin önünde nasıl bir gelecek haritası şekillendiğinin açık işaretlerini barındırıyor. Bu bölgelerin siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik geleceğini yeniden tanımlayan, etnik ve mezhep eksenli ayrışmaları besleyen, sınır/kaynaklar savaşının ön adımlarını oluşturan, bu yüzyıl boyunca devam edecek Batı nüfuzunun kurumsal temellerini atan süreç, Türkiye'yi, hem iç bütünlüğü hem de bölgesel ve küresel ilişkileri açısından, derinden etkiliyor/etkileyecek. Sadece Amerika'ya endekslenen dış politikanın, ABD çıkarlarına endekslenen "stratejik değer" tanımlamasının devri kapandı. Sadece AB üyeliğine endekslenmek ise Türkiye'ye güvenli bir gelecek sağlamayacak. Türkiye'nin onlarca yıldır köklü ilişkiler geliştirdiği bu iki güçle ilişkisi, bundan sonra karşılıklı sadakatten güç alamayacak aksine karşılıklı güvensizlik üzerinden yürüyecek. ABD'nin çevremizde işgaller hem de halk ayaklanmaları ile uyguladığı "kontrol stratejisi" Türkiye için en büyük tehdit, (hem iç hem de dış tehdit) haline geldi. İtiraf edilmese de bu bir gerçek. Tam üyelik hedefiyle yakınlaştığımız AB ise, Türkiye ile ilişkilerini, müstakbel ortağının iç bütünlüğünü sarsıcı müdahaleler üzerinden yürütüyor. Bu çerçevede Türkiye'nin etnik ve mezhebi/kültürel farklılığı üzerine yatırım yapıyor. Ortadoğu'da, Kafkaslar/Orta Asya'da Türkiye ile ortaklıklar öngörürken, içeride ayrışmayı besliyor. ABD'nin Doğu Akdeniz-Basra Körfezi arasındaki yeni harita çalışmaları, Fırat ve Dicle'nin kaynağına uzanan bölge ile Kuzey Irak-Akdeniz arasındaki kuşakta ciddi istikrarsızlıklar öngörürken, AB Türkiye'nin güvenlik kaygılarını giderme yönünde güven telkin etmediği gibi, bu kaygıları daha da büyütecek adımlar atıyor. Dolayısıyla, bir zamanlar sadece Amerika'dan çevresine bakan Türkiye'nin son birkaç yıldır AB açılımıyla zenginleştirmeye çalıştığı dış politika perspektifinin de yeterli olmayacağı gerçeği ile yüzleşiyoruz. Birkaç aydır Türkiye'yi hırpalayıcı açıklama ve uygulamaların kaynağına bakanlar, bu iki gücü görecektir. Birileri Türkiye'de ciddi anlamda toplumsal krize yatırım yapıyor. Etnik gerilim tırmandırılıyor. Milliyetçi öfke harekete geçirilmeye çalışılıyor. Ekonomik kaos senaryoları, Türkiye için kabus senaryoları yazılıyor. Eski alışkanlıklar gün yüzüne çıkarılmak isteniyor. Bir yandan yeniden ideolojik kamplaşma haritası çizilirken diğer yanda "terbiye edici" aktörler aranıyor. Türkiye bu tuzağa bir kez daha düşecek mi? Çevresindeki kaosa direnen, ilk kez bölgesel/merkez güç olarak inisiyatif alanı oluşturan, cesur adımlarla bu alanı istikrarlı bir şekilde genişleten, iç bütünlüğü için köklü reformlara girişen, Soğuk Savaş kalıntısı duvarları yıkıp çevresine güven telkin eden ve itibar kazanan Türkiye, yeniden kısır iç gerilimlere sürüklenip, enerjisini kendisine karşı vereceği savaşta tüketecek mi? Bunu istiyorlar! Türkiye'nin enerjisini çevresine, dünyaya açılarak değil, iç çatışmalara yönelterek tüketmek ve kontrole hazır hale getirmek istiyorlar. Türkiye'nin, bu bölgesel kaos ortamında, umut adası olarak varolmasının, Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleri için direnç merkezi olmasının önünü kesmek için çalışıyorlar. Türkiye'nin aslında 1991'lerde yakaladığı ancak heba ettiği fırsatı yeniden yakaladığını, bu sefer ABD-İngiliz tezlerine teslim olmayıp farklı açılımlara giriştiğini görüyorlar. Bu, Batı'nın Ortadoğu-Orta Asya hattına yönelik yeni yüzyıla dönük tasarrufları için ciddi tehdit olarak algılanıyor. Türkiye ABD-İngiliz-İsrail eksenine bağımlılığını en aza indirip AB'ye açılıyor. AB'nin güvenli bir seçenek olmadığının idrakiyle Ortadoğu ülkelerine, Müslüman ülkelere açılıyor. Yetinmeyip Rusya ile yakınlaşıyor. Yetinmeyip, 21. yüzyılın süper gücü Çin ile farklı arayışlara giriyor. Yetinmeyip, Afrika'ya, Güneydoğu Asya'ya uzanıyor. Alternatif güvenlik sistemlerine yatırım yapıyor. Bir zamanlar Türkiye'yi Müslüman ülkelere model gösterenler, bugünlerde söylemli değiştirdi. ABD Dışişleri Bakanı Condeleazza Rice, Pakistan ziyaretinde artık ABD için model Müslüman ülkenin Pakistan olduğunu açıkladı. Neden? Yazık olacak Pakistan'a! Türkiye pozisyonunu artık farklı tanımlıyor, bir zamanların cephe ülkesi olmayı reddediyor. Çevresindeki ülkelerle düşmanlıklarını sona erdiren, en azından erteleyen Türkiye, dostluklar inşa ediyor. Çünkü tehdit, eski düşmanlardan değil, eski müttefiklerden, dostlardan geliyor. Bazı çevreler, eski alışkanlıklarına dönüp bu ülkeye kurulan tuzağa düşmezse bu oyun tutmayacak. Neden? Çünkü Türkiye, çevresini kuşatan yangının oluşturduğu tehdide karşı savunmacı, içe kapanmacı, özür dileyici bir yöntem izlemeyi tercih etmedi. Böyle yapsaydı yara alacaktı, dış baskılara açık hale gelecekti, içeride ciddi gerilimlerle uğraşmak zorunda kalacak, teslim olmak zorunda kalacaktı. Teslim olmazsa Baasçılara reva görülen muameleye tabu tutulacaktı. Tam tersi oldu. Türkiye tehditlerin üzerine gitmeyi, onlarla yüzleşmeyi, savunmacı psikoloji yerine dirayetli dış politika izleyerek, dünyaya açılarak, daha da büyümeyi, etkinlik alanını genişletmeyi tercih etti. Rahatsızlığın kaynağı burası. Açılım devam ettikçe kontrol imkansız hale gelecek. Açılım devam ettikçe Türkiye'nin merkez güç misyonu destek bulacak. Açılım devam edip, tehditlerin üzerine gittikçe Türkiye hareket alanını genişletecek. Bu yüzden, erken evrede bunun durdurulması, enerjinin içeriye yönlendirilmesi gerekiyor. Avrupa'ya, Ortadoğu'ya, Güney Asya'ya, Rusya'ya, Çin'e, Afrika'ya açılan Türkiye'nin bugünlerde çok güçlü bir inisiyatif alarak Kafkaslar ve Orta Asya'ya yönelik çıkış yapması gerekiyor. Kırgızistan'da yaşananlar, sadece Gürcistan örneği değil. Kırgızistan'ı, Tacikistan'ı, Özbekistan'ı içine alacak bir yangın çıkarılıyor. Etnik çatışmalar bütün Orta Asya'yı sarabilir. "Çok boyutlu dış politika"nın Orta Asya'da kendini hissettirmesi gerekiyor. Bunu bekliyoruz. Türkiye bu çıkışını güçlendirmek, büyümek zorunda. Bunun tersi, iç gerilimler, dış baskılar, içe kapanma ve küçülme olacaktır. Türkiye, işte o zaman kaybedecek. İstedikleri bu! |