Artık ilgimizi en az Ortadoğu kadar Kafkaslar/Orta Asya ile Güney Asya'ya yönlendirmemizin zamanı geldi. Askeri işgallerle sürdürülen ABD'nin 21. yüzyıla dönük dünya tasarımı, son dönemde çok daha etkin ve masrafsız bir yöntem izlenerek gerçekleştirilmeye çalışılıyor. "Sivil isyan", "sivil demokratik devrim", "demokrasi ve özgürlük yürüyüşü" gibi tahrik edici kavramlarla ve "kadife devrim", "turuncu devrim" gibi renklerle ifade edilen, belli yaş aralığındaki genç insanları ve mutsuz kalabalıkları sokaklara döken bir değişim dalgası kökleştirilmeye çalışılıyor. Değişimin niteliğini, amaçlarını, kimler tarafından yönlendirildiğini, ne tür çalışmaların sonucu olduğunu ve nasıl bir geleceğin temellerinin atıldığını önyargısız biçimde sorgulamak, gerektiğinde rüzgara karşı durarak analiz etmek gerekiyor. Gürcistan, Ukrayna ve son olarak Kırgızistan'da kendini gösteren, yakında diğer Orta Asya ülkeleriyle Doğu Avrupa, Latin Amerika, Ortadoğu ve Güneydoğu Asya'da bazı ülkeleri de etkisi altına alacak olan rüzgarın, Büyük Ortadoğu Projesi gibi, yıllardır devam eden çalışmaların sonucu olduğunu, bütün bu "sivil projeler"in hepsinin tartışmasız "askeri/güvenlik merkezleri tarafından geliştirildiğini" ve uygulandığını, ABD'nin küresel askeri hegemonyasına paralel yürüyen "yeni tür savaş felsefesi" olarak geliştirildiğini bilmemiz gerekiyor. "Küresel askeri hegemonya" ve "küresel sivil denetim" süreci ABD hegemonyasının iki ayağını oluşturuyor. Amerikan yönetimi tarafından kurulan sivil toplum örgütlerinin, think-tank kuruluşlarının, şirketlerinin, diplomatlarının, konsoloslarının, akademisyenlerinin, istihbaratın ve medyanın yürüttüğü bu çalışmalar yıllardır devam ediyor. National Endowment for Democracy (NED- George Soros desteği), National Democratic Institute for International Affairs (NDI), International Republican Institute (IRI), başında CIA eski Direktörü James Woosley'nin bulunduğu Freedom House (Soros finanse ediyor), International Center on Nonviolent Conflicts ve yine NED ve George Soros tarafından kurulan Albert Einstein Institution gibi güçlü kuruluşlar üzerinden yürütülen çalışmalarının odak noktası, hedef bölgelerde "inisiyatifin otoriter yönetimlerden sivil gruplara geçişini sağlamak" olarak tanımlanıyor. Çalışmaların özü, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in "Askeri yoldan devrim" doktrinine paralel biçimde siviller üzerinden devrim doktrinine dayanıyor ve bu hedefe sokakların harekete geçirilerek varılması hedefleniyor. Formül, şiddet yoluyla devrimin yanı sıra şiddet içermeyen yöntemle devrim yönteminin kullanılmasını ifade ediyor ve bu "yeni bir savaş felsefesi" olarak tanımlanıyor. İşin daha ilginci, bu yöntem, dönemin en yeni savaş teknolojilerini kullanmasından hareketle "Cengiz Han Stratejisi" olarak niteleniyor. Yani Cengiz Han stratejisiyle Orta Asya fethediliyor! "Hard Power" ile "Soft Power" arasında "demokratik dönüşüm için sivil mücadelenin yükselişi", ABD'nin keşfettiği en etkin savaş yöntemi olarak kendini gösteriyor. Bazılarının adını verdiğim kuruluşların hepsi askeri/güvenlik merkezli kuruluşlar ve eski askerler, istihbarat uzmanları ve bugünkü neo-conlara yakın isimler tarafından yönetiliyor. Kimi Endonezya, kimi Güney Asya, kimi Kafksalar/Orta Asya, kimi Ortadoğu ya da Latin Amerika ve kimi de Türkiye uzmanı… Bu kuruluşların hepsi ABD ordusuyla paralel çalışıyor. Hepsi demokrasi ve özgürlükler adına bir çok yerel uzantıyı finanse ediyor. Hapsi Amerikan nüfuzunun, hakimiyetinin tesis edilmesi için değerleri istismar üzerine kurulmuş. Dönüştürmeye çalıştıkları tek şey sistemler değil: Kuşaklar… Modern iletişim sistemlerini etkin biçimde kullanarak genç kitlelerin sosyal ve kültürel değerleri kökünden değiştiriliyor ve yeniden tanımlanıyor. İşte "devrim"in en can alıcı noktası burası. Geleneksel değerler sistemini yok edip boşlukta bir nesil oluşturuyorlar ve sonra seferber ediyorlar. Mesela hazır hale gelen sokakları harekete geçirme rolü Soros'a ait Albert Einstein Institution tarafından üslenilmiş. Yıllardır yürütülen hazırlık çalışmaları sonrası sokaklar bu kuruluş tarafından harekete geçiriliyor. Gladio ve sivil direniş örgütleri! Bu yönüyle Albert Einstein Institution "Gladio'nin yenilenmiş hali" olarak niteleniyor. NATO'ya bağlı olan ve sahnenin gerisinde duran Gladio'nun ne anlama geldiğini bilmeyen yoktur. Dolayısıyla bu kuruluşun sokakları harekete geçirmek için suikastler düzenleyebileceği anlamı da ortaya çıkıyor. Bu örgüt/kuruluş bir çok bölgede sivil direniş örgütleri kuruyor. Acaba Türkiye için neler düşünülüyor? Türkiye'de de sivil döreniş örgtüleri kuruluyor mu? Türkiye'de de suikastlere kadar uzanacak istikrarsızlık programları uygulanıyor mu? Türkiye'de de toplumu kamplara bölüp ülkenin enerjisine içeriye yönlendirme stratejileri uygulanıyor mu? Göreceğiz ama ben endişeliyim... Israrla vurguluyorum: Bunların demokrasi ya da rejim arasında tercih yapmakla hiç ilgisi yok. Çünkü bunların hiç biri özgürlük ve demokrasi projesi değil. Bunlar kontrol stratejileri ve kitleler tehlikeli biçimde kontrol altına alınıyor. Bu çerçevede, Türkiye'de sivil toplum örgütleriyle ilgili, özellikle finansal bağlantılarıyla ilgili ciddi çalışmaların yapılması, yeni akımın yerli sözcülüğüne soyunanların dikkatle izlenmesi bir zorunluluktur. Özgürlük taleplerini istismar eden ve bireyleri, kitleleri, ülkeleri ve bölgeleri ABD askeri stratejilerinin piyonu haline getiren rüzgarla, bu topraklarda yeni bir esaret döneminin temelleri atılıyor. Artık yaşadığımız topraklarda geleneksel siyasal söylemlerin, muhalefet örgütlenmelerinin çok da anlamı kalmadı. Geleceğe damgasını vuracak üç siyasal çevre şekilleniyor. Varolan rejimlerin temsil ettiği siyasal çevre ve söylem, Batı askeri stratejileri çerçevesinde sivil görünüm altında oluşturulan siyasal çevre ve öteden beri yaşadığımız bölgede muhalefeti sürdüren, yerel unsurlar taşıyan, sistemle uzlaşamayan ve başka güçlerin uzantısı olmayı da reddeden siyasal çevre.... |