Bundan önceki yazıda ABD'de bir kadının Cuma kıldırması olayının masum, dînî, müslümanların dini yaşamalarının zorunlu veya tabîî bir sonucu olmadığını, siyasi ve ideolojik bir mahiyet taşıdığını ifade etmiştim. Bu yazıda aynı düşünceyi paylaşan bazı yazarların "bu olayın hangi bütünün parçası olduğuna dair" önemli açıklamalarına yer vereceğim. Nuray Mert: "Ben ilahiyatçı değilim, kadınların imamlık etmesi caiz midir veya ne kadar önemli bir konudur bilemem. Ancak, ABD'de kılınan namaz, takdir edersiniz ki, bir ilahiyat tartışması konusu değil, siyasi mesaj yüklü. O mesaj şu: 'Biz ne dersek o olur', 'İslam modernleşecek', 'çağa ayak uyduracak', bunun en önemli sembollerinden biri olarak da, 'mutlak kadın-erkek eşitliğini teslim edecek'. Bu, tam bir dayatma, çünkü, ne İslam ne de diğer İbrahimi dinler, mutlak kadın ve erkek eşitliğine inanmıyor. Bu kadının erkekten daha değersiz olarak tanımlandığı anlamına gelmiyor." (31-Mart,Radikal) 31-Mart'ta bizim gazetede Turan Kışlakçı imzalı haber-yazıda şu önemli bilgi ve tespitler yer alıyor: Amina Wadud'un üyesi olduğu "Muslim Wake Up" Müslüman Uyan adlı örgütü'nün bir sonraki hedefi Cuma namazını Pazar gününe almak. Cuma gününün iş günlerine denk geldiğini belirten örgüt yöneticileri, Cuma namazının Pazar gününe alınması halinde toplu namaza iştirakin daha fazla olacağını belirtiyorlar. Eskiden tatil günlerinin Cuma günü olduğunu ancak yaşadığımız çağda Pazar gününün tatil günü olarak genel kabul gördüğünü belirten "Muslim Wake Up" örgütü yöneticileri, İslâm'ın da çağa uymamızı emrettiğini vurguluyor. Neo-Con'ların Ortadoğu uzmanlarından ve siyonist öncülerden Daniel Pipes'ın İslâm'daki reformist görüşleri yankılandırması için 2003'te George W. Bush tarafından U.S. Institute for Peace'in (USIP) başına atandığı kaydedildi. Bu çerçevede geçen yıl bir rapor hazırlayan Pipes, terörizmle savaşın "nihai hedefi"nin İslâm'ın modernleştirilmesi ya da kendi ifadesiyle "din inşası/religion building" olmak zorunda olduğunu ilan etmişti. Amerika yönetiminin, Batı'da ve İslâm dünyasında dini alanda reform çalışmalarını hızlandırmak için birçok çalışma içine girdiği belirtildi. Wolfowitz, Amerika'nın Irak'ı işgalinin birinci yıldönümü arefesinde "Bir İslam Reformasyonu'na ihtiyacımız var ve ben reform için gerçek bir umut olduğuna inanıyorum." demişti. Geçtiğimiz senelerde kurulan "Terörizme Karşı Özgür Müslümanlar", "Kuzey Amerika İlerici (Reformcu) Müslümanlar Birliği" ve "İslami Çoğulculuk Merkezi" vb. birçok örgütün hedefinin de ABD ve dünyada "ılımlı İslâm"ın teşviki olduğu ifade ediliyor. Daniel Pipes, The New York Sun gazetesinde yayımlanan bir makalesinde, 23 İslâm ülkesinden 2 bin 500 aydının BM'ye terörizmi desteklediklerini iddia ettikleri din adamlarının isimlerini takdim ettiklerini yazdı. Sözde aydınlar tarafından BM'ye imzalı sunulan terörizme destek veren din adamları listesinde İslâm dünyasının tanınmış alimlerinden Dr. Yusuf el-Kardavi gibi isimlerin de bulunduğu belirtiliyor. Makalesinde 11 Eylül sonrası İslâm aleminde radikal ve militan İslâmcıların sesinin daha yükseldiğini kaydeden Pipes, bunu önlemek için Müslüman aydınlardan oluşan "Amerikan İslâmı Kürsüsü" adı altında bir örgütün kurulduğunu belirtti. Pipes bu örgütün içinde, Subhi Mansur, Bessam Tibi, Kemal Navaş, Zuhdi Casir vb. Suriyeli, Mısırlı, Ürdünlü, Tunuslu ve Iraklı bir çok aydının bulunduğunu yazıyor. Gazetemizin yazarlarından İbrahim Karagül köşesinde (24 Mart), RAND Corporation'ın hazırladığı ve muhafazakar Smith Richardson Vakfı'nın finanse ettiği "Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler" başlıklı 88 sayfalık rapordan söz etmişti. Karagül'ün verdiği bilgiler arasında şunlar da vardı: Yeni Amerikan Yüzyılı projesinin Afgan ortaklarından Zalmay Halilzad'ın karısı Cheryl Benard tarafından hazırlanan rapor, "Ilımlı İslam Projesi"nin nasıl hayata geçirileceğini tartışırken Amerikan yönetimine bir savaş stratejisi sunuyor... Batı'nın İslam'ı ve Müslüman dünyayı kontrol altına alma stratejisi çerçevesinde yürütülen çalışmaların ortak noktaları; İslam'ın Batı'yı rahatsız eden esaslarının devre dışı bırakılması, Müslümanların siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal taleplerinin yok edilmesi, bölgenin yeni köleleştirme senaryoları için hazırlanmasıdır... 11 Eylül'den sonra "ulus inşası"ndan vazgeçip "din inşası"na girişen ABD, Irak ve Felluce'de olduğu gibi, bu coğrafyayı savaşla dize getirmeye çalışmakla yetinmiyor. Batı'nın hazmedebileceği "yeni bir din, yeni bir kültür, yeni bir sosyal yapı, yeni bir siyasi anlayış" da dayatıyor. Tehdit ve şantajın yanında bazı çevreleri finanse ediyor, benzer projelerle büyük bir dönüşümün temelini atıyor. Bu bilgileri naklettim ki, dinde reform ve ılımlı İslam taleplerinin niçin ve nerelerden geldiği konusunda dikkatli olalım. |